Âyetteki sözcüklerin "hakikat" manası, "bürüyüp örttüğü zaman geceye, parıldadığı zaman gündüze ve erkeği, dişiyi oluşturan şeye andolsun ki, sizin emek ve gayretiniz kesinlikle dağınık ve parça parçadır" şeklinde olup biz ise mecâz anlamlarını verdik.
Yüce Rabbimiz sureye yemin ile başlamaktadır. Bir sonraki sure olan Fecr suresinin 5. ayetinde Rabbimizin yeminlerinin biz insanlarınkinden farklı olduğu görülecektir. Biz insanlar muhatabımızı sözlerimize inandırmak için yemin ederiz Rabbimiz ise akıl sahiplerinin dikkatini çekmek, onları araştırmaya sevk etmek ve kanıt göstermek için yemin eder [kanıt gösterir, referans verir]. Kasem cümlesiyle ilgili detay Kalem suresinin girişinde verilmiştir.
Rabbimizin yemin etmek suretiyle dikkatimizi çektiği, üzerinde düşünmemizi istediği öğeler gece ve gündüzdür. Ancak; gece ve gündüzün günün sadece birer bölümü olduğunun dışında başka özellikleri üzerinde de düşünmemiz isteniyor olsa gerektir. Çünkü ayetlerde "bürüyüp örttüğü zaman geceye" ve "parıldadığı zaman gündüze" denilerek gecenin bürüyüp örttüğü, gündüzün de parıldadığı belirtilerek dikkatimiz çekilmektedir.
1,2Bürüyüp örttüğü zaman geceye, parıldadığı zaman gündüze
Gece, edebî metinlerin hemen hepsinde bilinmeyenin, görünmeyenin, matemin ve hüznün simgesi olarak kullanılmıştır. "Bürüyüp örten gece" deyimi ise karanlığı, karanlık ise güvensizlik ve korkuyu çağrıştırmaktadır. Çünkü karanlık, insanın çevresinden en fazla veri topladığı duyu organının, gözlerinin işlevini engellemektedir. Gözleri ile çevresinden yeterli bilgi alamayan insan ne ile karşılaşacağını bilmediği için korkmakta, hareketlerini kısıtlamakta, hatta hatalı davranışlarda bulunabilmektedir.
Gündüz ise aydınlığı ve parlaklığı sayesinde her şeyin tüm açıklığıyla görünmesini sağladığı için insanlar tarafından geceye üstün tutulmuştur. "Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir" özlü sözü bu yargıyı ifade etmektedir.
Karanlık ile bilgisizlik arasındaki bağıntı aslında tek yönlü değildir. Yani, "Karanlık insanların bilgilenmesini engeller" saptaması nasıl doğru ise, "bilgisizlik insanları karanlık içinde bırakır" saptaması da o derece doğrudur. Bu noktadan bakıldığında, ayetlerde geçen "gece" sözcüğünün cehaleti ve toplumsal karanlığı, "gündüz" sözcüğünün ise vahyin aydınlığını ve sağladığı iç huzurunu, mutluluğu, güveni, kısaca Rabbin rızasını işaret eden birer kinaye olduğu söylenebilir. Bu durumda ayetlerin meali şöyle yorumlanabilir:
"Cehaletin her şeyi bürüyüp örttüğünü bir düşün, insanlık nice olur? İşte bu cehaletin korkunçluğundandır ki, ..."
"Vahyin aydınlığının her tarafı sarıp sarmaladığını; ilmin, irfanın her yerde parıl parıl parladığını bir düşün, insanlık nice olur? İşte vahyin ışığının güzelliğindendir ki, ..."
3ve erkeği, dişiyi oluşturan şeye
Ayetin orijinalindeki "haleka (oluşturdu ifadesi ile ilgili Alak suresinde bilgi verilmiştir.)
Suredeki üçüncü yemin, erkeği ve dişiyi oluşturan "ما şey"e yapılmıştır. Bu durum bizi iyice düşünmeye zorlamaktadır. Maalesef ayetteki bu incelik ihmal edilerek tefsir ve meal hazırlanmıştır. Ayetin gerçek anlamına kafa yorulmamış, mevcut incelik yuvarlak bir ifade ile geçiştirilmiştir. Şimdi ayetin orijinalini Lâtin harfleriyle de inceleyelim, vurgu yapılan sözcüğe dikkat edelim ve işin gerçeğini anlamak için zihnimizi yoralım:
"وما خلق الذكر والانثى Ve mâ haleqa’z-zekera ve’l-ünsâ"
Ayette altı çizili "mâ" ifadesine Arapçada "İsm-i Mevsul" denir.
ما ma ve من men: edatlarının kullanımı.
Arapça dilbilgisi kurallarına göre, ismi mevsul ve soru edatı olarak, cansız varlıklar ve akılsız hayvanlar ve akıllı varlıkların sıfatları için "şey" anlamında ما - mâ sözcüğü kullanılır; Allah, ve akıllı varlık olan insan için de "kişi" anlamında من - men sözcüğü kullanılır.
Rabbimiz burada "ما ma" edatı getirerek, burada Kendi zatını değil, sıfatlarına dikkat çekmiştir. Kısacası burada "ما ma" ile kastedilen Allah’ın zatı değil, Rabbliğinin tecellisi; koyduğu kurallar ve sistemler ve sistemleri oluşturan etmenlerdir.
"Ma" ile Allah'ın kastedilmesi durumunda Rabbimiz sıfatlarınaa dikkat çekmiş olmakta, erkek ve dişi oluşturmanın kendi tekelinde olduğunu bildirmektedir. Aynı mesele Şems suresinde de görülecektir.
Ayetteki "ma" ile akılsız varlıkların kastedilmesi durumunda ise erkek ve dişinin "şey" olarak tanımlanan, akıl sahibi olmayan bir madde tarafından oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Tüm evren içindekilerle beraber Rabbimiz tarafından yaratıldığı için doğal olarak o "şey" de Rabbimizin yarattıklarındandır. Ancak gerçek hayatta görmekteyiz ki, Rabbimiz bazı "şey"lerin yaratılmasında, yine kendisinin yarattığı başka "şey"leri vesile kılmaktadır. Meselâ basit bir "ot"un bitmesi su olmadan mümkün değildir. Nasıl ki Rabbimiz önce "su"yu yaratmış ve "su"ya "ot"u yaratma görevi vermiş ise, burada da erkeği ve dişiyi yaratma görevini yine kendi yarattığı bir başka "şey"e vermiştir. Buna göre ayetin hakikat manası aynen "Ve erkeği, dişiyi yaratan şeye yemin olsun ki..." şeklindedir.
Fakat Kur’an üzerine çalışan pek çok meal ve tefsir sahibi, bu "ما mâ" edatının özelliğini ihmal ederek ayeti muğlâk olarak "erkeği ve dişiyi oluşturana..." diye çevirmiş, okuyanlar da bu çevirilere uygun olarak ayetteki yaratanın Allah olduğunu zannetmişlerdir.
Birçok kaynakta bu ayetle ilgili olarak, "ما mâ"ya anlam kazandırabilmeye yönelik ilginç hususlar ileri sürülmüştür. Genelde mâ-i mevsul'e mâ-i masdariyye manası verilmek suretiyle yapılan bu izahların altında, aslında ayeti sağlıklı anlama gayretleri yatmaktadır.
Örnek olarak: Sahih-i Buharî, Tefsir Kitabı, 342 ve 343. baplarda yer alan 466 ve 467 numaralı rivayetlerde bu ayetin "Vezzekeri ve’l-ünsa [erkeğe ve kadına and olsun ki]" şeklinde olduğu iddia edilmiştir.
İkinci örnek: İbni Mes'ûd kıraati, "Vellezî haleqa’z-zekere ve’l-ünsa [erkek ve dişiyi yaratan kişiye andolsun ki]" şeklindedir.
Üçüncü örnek: Kissâî kıraati, "Ve ma haleqahü’z-zekere ve’l-ünsa [onu erkek ve dişi olarak yaratan şeye]" şeklindedir.
Bunlardan başka farklı kıraat ve görüşler de vardır.
Erkeği Dişiyi Oluşturan Şey
İnsanın genetik şifresi, her hücrede bulunan 46 tane kromozomdadır. Bu kromozomlardan iki tanesi cinsiyet kromozomudur. Erkekteki kromozomlar XY olarak, kadınlardaki kromozomlar XX olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda yumurtlama anında ikiye ayrılan kromozomların her biri X kromozomu taşır. Erkekte ise spermlerin kimisi X, kimisi Y kromozomlarını içerir. Erkekteki X kromozomu kadınların yumurtalarındaki X kromozomuyla birleşirse çocuk kız, erkeklerdeki Y kromozomu kadınların yumurtalarındaki X kromozomuyla birleşirse çocuk erkek olur. Böylelikle çocuğun erkek veya kız olması tamamen spermden gelen X veya Y kromozomuna bağlıdır.
Bu yüzden, Kuran'ın insanların cinsiyetlerini sadece erkekten gelen meninin bir spermiyle ilişkilendiren bu ayetlerinin işareti mucizevî niteliktedir. Çünkü Kuran'ın asırlar önce işaret ettiği bu bilgi çok yakın bir döneme kadar bilinmemekteydi.
4sizin emek ve gayretiniz kesinlikle dağınık ve parça parçadır.
Bundan önceki ayetlerde Rabbimiz yemin ederek üç konuya dikkatimizi çekmişti. Bunlar "ليل gece/cehalet", "رنها gündüz/vahiy ışığı" ve "erkek ile dişiyi oluşturan şey/genetik" idi.
Kasemlerin cevabı olan bu ayet, insanın farklı emek ve gayretlerinin, bir başka ifadeyle, sosyal ve biyolojik faktörlerin ortaya çıkardığı insan davranışlarının dikkat çekilen bu üç şeyden [cehalet, iman, genetik] kaynaklandığını anlatmaktadır.
Yüce Rabbimiz sureye yemin ile başlamaktadır. Bir sonraki sure olan Fecr suresinin 5. ayetinde Rabbimizin yeminlerinin biz insanlarınkinden farklı olduğu görülecektir. Biz insanlar muhatabımızı sözlerimize inandırmak için yemin ederiz Rabbimiz ise akıl sahiplerinin dikkatini çekmek, onları araştırmaya sevk etmek ve kanıt göstermek için yemin eder [kanıt gösterir, referans verir]. Kasem cümlesiyle ilgili detay Kalem suresinin girişinde verilmiştir.
Rabbimizin yemin etmek suretiyle dikkatimizi çektiği, üzerinde düşünmemizi istediği öğeler gece ve gündüzdür. Ancak; gece ve gündüzün günün sadece birer bölümü olduğunun dışında başka özellikleri üzerinde de düşünmemiz isteniyor olsa gerektir. Çünkü ayetlerde "bürüyüp örttüğü zaman geceye" ve "parıldadığı zaman gündüze" denilerek gecenin bürüyüp örttüğü, gündüzün de parıldadığı belirtilerek dikkatimiz çekilmektedir.
1,2Bürüyüp örttüğü zaman geceye, parıldadığı zaman gündüze
Gece, edebî metinlerin hemen hepsinde bilinmeyenin, görünmeyenin, matemin ve hüznün simgesi olarak kullanılmıştır. "Bürüyüp örten gece" deyimi ise karanlığı, karanlık ise güvensizlik ve korkuyu çağrıştırmaktadır. Çünkü karanlık, insanın çevresinden en fazla veri topladığı duyu organının, gözlerinin işlevini engellemektedir. Gözleri ile çevresinden yeterli bilgi alamayan insan ne ile karşılaşacağını bilmediği için korkmakta, hareketlerini kısıtlamakta, hatta hatalı davranışlarda bulunabilmektedir.
Gündüz ise aydınlığı ve parlaklığı sayesinde her şeyin tüm açıklığıyla görünmesini sağladığı için insanlar tarafından geceye üstün tutulmuştur. "Gündüzün şerri gecenin hayrından iyidir" özlü sözü bu yargıyı ifade etmektedir.
Karanlık ile bilgisizlik arasındaki bağıntı aslında tek yönlü değildir. Yani, "Karanlık insanların bilgilenmesini engeller" saptaması nasıl doğru ise, "bilgisizlik insanları karanlık içinde bırakır" saptaması da o derece doğrudur. Bu noktadan bakıldığında, ayetlerde geçen "gece" sözcüğünün cehaleti ve toplumsal karanlığı, "gündüz" sözcüğünün ise vahyin aydınlığını ve sağladığı iç huzurunu, mutluluğu, güveni, kısaca Rabbin rızasını işaret eden birer kinaye olduğu söylenebilir. Bu durumda ayetlerin meali şöyle yorumlanabilir:
"Cehaletin her şeyi bürüyüp örttüğünü bir düşün, insanlık nice olur? İşte bu cehaletin korkunçluğundandır ki, ..."
"Vahyin aydınlığının her tarafı sarıp sarmaladığını; ilmin, irfanın her yerde parıl parıl parladığını bir düşün, insanlık nice olur? İşte vahyin ışığının güzelliğindendir ki, ..."
3ve erkeği, dişiyi oluşturan şeye
Ayetin orijinalindeki "haleka (oluşturdu ifadesi ile ilgili Alak suresinde bilgi verilmiştir.)
Suredeki üçüncü yemin, erkeği ve dişiyi oluşturan "ما şey"e yapılmıştır. Bu durum bizi iyice düşünmeye zorlamaktadır. Maalesef ayetteki bu incelik ihmal edilerek tefsir ve meal hazırlanmıştır. Ayetin gerçek anlamına kafa yorulmamış, mevcut incelik yuvarlak bir ifade ile geçiştirilmiştir. Şimdi ayetin orijinalini Lâtin harfleriyle de inceleyelim, vurgu yapılan sözcüğe dikkat edelim ve işin gerçeğini anlamak için zihnimizi yoralım:
"وما خلق الذكر والانثى Ve mâ haleqa’z-zekera ve’l-ünsâ"
Ayette altı çizili "mâ" ifadesine Arapçada "İsm-i Mevsul" denir.
ما ma ve من men: edatlarının kullanımı.
Arapça dilbilgisi kurallarına göre, ismi mevsul ve soru edatı olarak, cansız varlıklar ve akılsız hayvanlar ve akıllı varlıkların sıfatları için "şey" anlamında ما - mâ sözcüğü kullanılır; Allah, ve akıllı varlık olan insan için de "kişi" anlamında من - men sözcüğü kullanılır.
Rabbimiz burada "ما ma" edatı getirerek, burada Kendi zatını değil, sıfatlarına dikkat çekmiştir. Kısacası burada "ما ma" ile kastedilen Allah’ın zatı değil, Rabbliğinin tecellisi; koyduğu kurallar ve sistemler ve sistemleri oluşturan etmenlerdir.
"Ma" ile Allah'ın kastedilmesi durumunda Rabbimiz sıfatlarınaa dikkat çekmiş olmakta, erkek ve dişi oluşturmanın kendi tekelinde olduğunu bildirmektedir. Aynı mesele Şems suresinde de görülecektir.
Ayetteki "ma" ile akılsız varlıkların kastedilmesi durumunda ise erkek ve dişinin "şey" olarak tanımlanan, akıl sahibi olmayan bir madde tarafından oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Tüm evren içindekilerle beraber Rabbimiz tarafından yaratıldığı için doğal olarak o "şey" de Rabbimizin yarattıklarındandır. Ancak gerçek hayatta görmekteyiz ki, Rabbimiz bazı "şey"lerin yaratılmasında, yine kendisinin yarattığı başka "şey"leri vesile kılmaktadır. Meselâ basit bir "ot"un bitmesi su olmadan mümkün değildir. Nasıl ki Rabbimiz önce "su"yu yaratmış ve "su"ya "ot"u yaratma görevi vermiş ise, burada da erkeği ve dişiyi yaratma görevini yine kendi yarattığı bir başka "şey"e vermiştir. Buna göre ayetin hakikat manası aynen "Ve erkeği, dişiyi yaratan şeye yemin olsun ki..." şeklindedir.
Fakat Kur’an üzerine çalışan pek çok meal ve tefsir sahibi, bu "ما mâ" edatının özelliğini ihmal ederek ayeti muğlâk olarak "erkeği ve dişiyi oluşturana..." diye çevirmiş, okuyanlar da bu çevirilere uygun olarak ayetteki yaratanın Allah olduğunu zannetmişlerdir.
Birçok kaynakta bu ayetle ilgili olarak, "ما mâ"ya anlam kazandırabilmeye yönelik ilginç hususlar ileri sürülmüştür. Genelde mâ-i mevsul'e mâ-i masdariyye manası verilmek suretiyle yapılan bu izahların altında, aslında ayeti sağlıklı anlama gayretleri yatmaktadır.
Örnek olarak: Sahih-i Buharî, Tefsir Kitabı, 342 ve 343. baplarda yer alan 466 ve 467 numaralı rivayetlerde bu ayetin "Vezzekeri ve’l-ünsa [erkeğe ve kadına and olsun ki]" şeklinde olduğu iddia edilmiştir.
İkinci örnek: İbni Mes'ûd kıraati, "Vellezî haleqa’z-zekere ve’l-ünsa [erkek ve dişiyi yaratan kişiye andolsun ki]" şeklindedir.
Üçüncü örnek: Kissâî kıraati, "Ve ma haleqahü’z-zekere ve’l-ünsa [onu erkek ve dişi olarak yaratan şeye]" şeklindedir.
Bunlardan başka farklı kıraat ve görüşler de vardır.
Erkeği Dişiyi Oluşturan Şey
İnsanın genetik şifresi, her hücrede bulunan 46 tane kromozomdadır. Bu kromozomlardan iki tanesi cinsiyet kromozomudur. Erkekteki kromozomlar XY olarak, kadınlardaki kromozomlar XX olarak tanımlanmaktadır. Kadınlarda yumurtlama anında ikiye ayrılan kromozomların her biri X kromozomu taşır. Erkekte ise spermlerin kimisi X, kimisi Y kromozomlarını içerir. Erkekteki X kromozomu kadınların yumurtalarındaki X kromozomuyla birleşirse çocuk kız, erkeklerdeki Y kromozomu kadınların yumurtalarındaki X kromozomuyla birleşirse çocuk erkek olur. Böylelikle çocuğun erkek veya kız olması tamamen spermden gelen X veya Y kromozomuna bağlıdır.
Bu yüzden, Kuran'ın insanların cinsiyetlerini sadece erkekten gelen meninin bir spermiyle ilişkilendiren bu ayetlerinin işareti mucizevî niteliktedir. Çünkü Kuran'ın asırlar önce işaret ettiği bu bilgi çok yakın bir döneme kadar bilinmemekteydi.
4sizin emek ve gayretiniz kesinlikle dağınık ve parça parçadır.
Bundan önceki ayetlerde Rabbimiz yemin ederek üç konuya dikkatimizi çekmişti. Bunlar "ليل gece/cehalet", "رنها gündüz/vahiy ışığı" ve "erkek ile dişiyi oluşturan şey/genetik" idi.
Kasemlerin cevabı olan bu ayet, insanın farklı emek ve gayretlerinin, bir başka ifadeyle, sosyal ve biyolojik faktörlerin ortaya çıkardığı insan davranışlarının dikkat çekilen bu üç şeyden [cehalet, iman, genetik] kaynaklandığını anlatmaktadır.