Zilzal

172,1,2,3,4,5,6) Mesih ve yakınlaştırılmış melekler [Îsâ'ya inananların Îsâ'ya yardım ettiğine inandıkları güçler], Allah'ın bir kulu olmaktan asla çekinmezler. Ve kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini yakında; yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, "Bu yeryüzüne ne oluyor!" dediği zaman Kendisine toplar. İşte o gün yeryüzü, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.
7,8) Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.
Zilzal 7,8Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.



93 (99). ZİLZÂL SÛRESİ

MEDENÎ, 8 ÂYET

GİRİŞ

Adını birinci âyetteki زلزال [
zilzâl] sözcüğünden alan bu sûre, iniş sırasına göre 93. sûre olarak kabul edilir. İbn Mes‘ûd, Atâ ve Câbir'in görüşüne göre Mekke'de inmiştir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.] Üslûp bakımından Mekke'de inen sûrelere çok benzemekle birlikte bizce Medîne'de inmiştir, fakat müstakil bir sûre olmayıp Nisâ/172'nin zaman zarfıdır. Biz de mealde ayrı bir sure olarak göstermeyip Nisa/172’nin içinde yer vermekteyiz.

Sûrede, kıyâmet günü, kıyâmet gününün dehşeti ve kıyâmette gerçekleşecek olan hesaplaşma anının anlatımı ile muhataplar uyarılmakta, âhirete ve yaptıklarının karşılığını eksiksiz alacaklarına inanan mü’minler, özendirilmektedir.



1-3yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, "Bu yeryüzüne ne oluyor!" dediği zaman ...

Görüldüğü gibi bu âyetler, tam bir cümle görünümünde olmayıp bir cümlenin hâl öğesidir [zaman zarfıdır]. Nitekim klâsik eserlerde de bu husus müşkil olarak görülmüş, çözümü için birtakım zorlama çareler üretilmiştir:

Âlimler, bu sûrenin başı ile önceki sûrenin sonu arasındaki ilgi ve münasebet hususunda şu izahları yapmışlardır:

1) Allah Teâlâ,
Onların Rabb'leri nezdindeki mükâfât... Adn cennetleridir (Beyine/8) buyurunca, insan sanki, "Bu ne zaman olacak yâ Rabbi?" demiş de, buna cevaben Cenâb-ı Hakk, Yer, kendisine ait şiddetli bir zelzele ile zelzeleye uğratıldığı zaman... buyurmuştur. Şu hâlde bütün âlem bir korku ve endişe içindeyken, sen mükâfâtını alacak ve, Onlar o gün o müthiş korkudan emindirler (Neml/89) âyetinde bildirildiği gibi, o günde güvenlik içinde olacaksın.

2) Allah Teâlâ önceki sûrede hem kâfirlerle ilgili tehditten hem de mü’minlerle ilgili mükâfâttan bahsedince, kâfirle ilgili tehdidi pekiştirerek, adeta o bahsi geçen kâfir, "Yeryüzüne de ne oluyor ki böylesine zelzeleye uğratılıyor" dediği zaman, cezasını bulacak" demek istemiştir. Bunun bir benzeri de, Hakk Teâlâ'nın meselâ önce, O gün birtakım yüzler ağarır; birtakım yüzler ise kararır buyurup, peşi sıra da, Yüzleri kararanlara gelince... Ama yüzleri ağaranlara gelince... (Âl-i İmrân/106-107) buyurmuş olmasıdır. Hakk Teâlâ, daha sonra Zilzâl sûresi'nin sonunda, her iki hususu birlikte getirerek, zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrden bahsetmiştir.

إذا[İZÂ] EDATI

Âyetteki, إذا [
izâ/... zaman] ifadesiyle ilgili iki bahis var:

Birinci Bahis: Birisi şöyle diyebilir: إذا [
izâ] edatı, zaman zarfı olarak kullanılır. Binâenaleyh bu sûreye bu edatla başlanılmış olması nasıl izah edilebilir? Buna birkaç açıdan cevap verebiliriz:

Onlar, Cenâb-ı Hakk'a, "Kıyâmet ne zaman kopacak?" diye sormuşlar da, Cenâbı Hakk da, "Yer... zelzeleye uğratıldığı zaman..." cevabını vermiştir ki bu da, "onu vakti açısından sizin için tayin etmem mümkün değil. Fakat onu, alâmetleri açısından belirtiyorum" demektir. Şu anda cansız ve donuk olmasına rağmen yeryüzünün konuşacağı ve şehâdette bulunacağı insana haber verilince, sanki, "Bu ne zaman olacak?" denilmiş de, إذا زلزلت الارض زلزالها[
izâ zülzilet...] cevabı verilmiştir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

BİZİM TAHLİLİMİZ

Yukarıda, konumuz olan âyetlerin [Zilzâl/1-8 âyetlerinin], başlı başına bir cümle olmadığını, olamayacağını ifade edip bir cümlenin hâl öğesi [zaman zarfı] olduğunu belirtmiştik.

Zilzal suresi diye adlandırılan âyetlerin hangi cümlenin zaman zarfı olduğunu tesbit etmek için, Zilzâl sûresi'nden evvel inen Nisâ sûresi incelendiğinde, Nisâ/172'deki, فسيحشرهم [
feseyahşuruhum/yakında onları toplar] ifadesinin, "yakında" zaman zarfının açılımı/bedeli olduğu anlaşılır. Bu durumda, Nisâ sûresi'nin son paragrafı ile Zilzâl sûresi'nin âyetleri [Zilzâl/1-8] şöyle bir pasaj oluşturur:

Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah'ın elçisi ve Meryem'e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve Kendisinden bir rûhtur. Artık Allah'a ve elçilerine inanın. Ve "Üçtür" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. Vekîl olarak Allah yeter. Mesih ve yakınlaştırılmış melekler, Allah'ın bir kulu olmaktan asla çekinmezler. Ve kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini, yakında;
yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve o insanın, "Buna [yeryüzüne] ne oluyor!" dediği zaman Kendisine toplar. İşte o gün yerküre, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar. Artık her kim zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şerr işlerse onu görecektir. Artık inanan ve sâlihâtı işleyen kimseler; O [Allah], onların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimseler de; onlara çok acıklı bir azapla azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'ın astlarından bir velî ve bir iyi yardımcı bulamazlar.

Konumuz olan âyetlerde kıyâmet gününe ve kıyâmet gününün dehşet verici manzarasına değinilmektedir.

Buna göre, kıyâmet günü yeryüzünün her noktası korkunç bir sarsıntı geçirir, parçalara ayrılır, içindeki her şeyi dışarı fırlatır. İnsanlar olup-biteni anlamak için birbirlerine sualler sorup dururlar.

Âyetteki,
Kendi sarsıntısıyla sarsıldığı zaman ifadesi, "yer kürenin tamamının kökünden hareket ettirildiği zaman" demektir. Burada konu edilen zelzele, bugünkü depremler gibi sınırlı olmayıp, yer kürenin tamamını kapsayacak, yeryüzünün her noktasında gerçekleşecektir.

Âyetteki,
Yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı zaman ifadesinde zikri geçen ağırlık, yer kürenin içindeki madenler ve mağmalar olabileceği gibi, toprak altındaki ölüler de olabilir, ki âyetin devamındaki ifadelerden bu anlaşılıyor. Nitekim insanlar için de اثقال [esqâl/ağırlıklar] ifadesi kullanılmıştır:

33Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız. [Rahmân/33]

Bu âyette
cinn ve ins tamlamasıyla, bilinen bilinmeyen; o gün yaşamakta olan, geçmişte yaşamış bulunan ve gelecekte yaşayacak olan tüm insanlara, ايّها الُقلان [eyyühe's-seqalân] diye hitap edilmiştir.

Âyetteki, Ve insan(lar)ın, "Buna [yeryüzüne] ne oluyor!" dediği zaman... ifadesinde yer alan insan sözcüğü, tekil olarak ve başında ال[el] lâm-ı tarif [belirteç lâmı] ile gelmiştir. Bu nedenle birçok âlim; örneğin İbn Abbâs, burada tek bir insanın kastedildiğini ve onun da "el-Esved b. Abdu'l-Esed" olduğunu söylemiştir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Hâlbuki bu şahıs ölmüş ve evrenin kıyâmetine, yani burada söz konusu edilen zelzeleye tanık olmayacaktır. Bu zelzeleye tanık olacak olanlar, o zelzele anında hayatta bulunan insanlardır. O nedenle, الإنسان[
el-insân] sözcüğünün başındaki belirteç edatı, –aynı Asr sûresi'ndeki الإنسان[el-insân] ifadesinde olduğu gibi– "istiğrak" anlamına alınarak "insanlar" olarak anlaşılmalıdır. Evet, o anda, insanlar beklenmedik bir olayla karşılaşmış ve şaşkınlıklarını dile getirmektedir: Buna [yeryüzüne] ne oluyor!

4-6İşte o gün yeryüzü, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.

Bu âyette kıyâmetteki mahşere/toplanmaya dair bilgiler verilmektedir. O gün yerküre, Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyleyecektir. Kıyâmetin kopuşuna, ilk kalkış ve hesap verme gibi aşamalara ait şimdiye kadar yüzlerce âyet geçti. Burada ise, yeryüzünün başlangıçtan beri olup biten her şeyi kaydettiği ve o gün bunları ortaya dökeceği bildirilmektedir. O gün yeryüzüne yeni bir vahiy ve istidat verilmeyecek; zira mevcut kütlesinden molekülüne ve atomuna kadar yeryüzündeki her nesnenin kayıt özelliği vardır. Nitekim, suyun hafızası olduğu, çağımızda bilimsel olarak da tesbit edilmiş bulunmaktadır.

Arza ait nesnelerin tanıklığı, her yapılanı bir bir söylediği şu âyetlerde de görülebilir: Nûr/24, Yâ-Sîn/65, İsrâ/13-14, Fussilet/19-23.

Altıncı ayette ölüp gömülen insanların amellerini görmeleri için bölük bölük ortaya çıkacakları bildirilmektedir; ki bu husus daha evvel de dile getirilmişti:

6-8O hâlde onlardan geri dur. O günde Çağırıcı'nın, bilinmedik/yadırganan bir şeye çağırdığı o günde gözleri düşkün düşkün, o davetçiye hızlıca koşarak kabirlerinden çıkarlar. Sanki onlar darmadağın çekirgeler gibidirler. O, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, "Bu, zor bir gündür" derler. [Kamer/6-8]

Âyetteki,
bölük bölük ifadesi, şu âyetler ışığında değerlendirilebilir:

68Ve sûra üflenmiştir de Allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar.

69Ve yeryüzü Rabbinin nûruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar getirilmiş ve aralarında hak ile karar verilmiştir. Ve onlara haksızlık edilmez.

70Ve Allah, ne amel yaptıysa herkese karşılığını kesinlikle tam olarak ödeyecek. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir.

71Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlar, kesinlikle bölük bölük cehenneme sevk olunacak. Sonunda oraya vardıklarında kapıları açılacak. Ve onun bekçileri onlara: "İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" diyecekler. Onlar: "Evet geldi" diyecekler. –Velâkinkâfirler;Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden üzerine azap kelimesi hak oldu.– [Zümer/68-74]

71O gün Biz, bütün insanları önderleriyle çağıracağız. Ki o gün, kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kendi kitaplarını okuyacaklar ve onlar kandil fitili/çekirdeğin iplikçiği kadar bir haksızlığa uğratılmayacaklar.

72Her kim de bu dünyada kör ise işte o, âhirette de kördür. Ve yolca daha şaşkındır. [İsrâ/71-72]

13Onlar için ortak koştuklarından, şefaat; yardım, kayırma yapacaklar da bulunmaz. Ve onlar, ortaklarını reddettiler/kabul etmeyenler oldular. 14Ve Saat'in dikildiği günde de, işte o gün onlar ayrılırlar.

15Şimdi iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık onlar, bir bahçe içinde neşelendirilirler.

16Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayan şu kimselere de gelince, işte onlar azap içinde hazır bulundurulurlar. [Rûm/13-16]

43-45Öyleyse, Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, Allah'ın, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere armağanlarından karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri sevmez. Kim küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık bu reddi/inanmayışı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek/rahat bir yer hazırlamış olurlar. [Rûm/43-44]

25Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz. [Rûm/25]

Evet insanlar, dünyada yaptıkları gösterilmek ve yaptıklarının karşılıkları verilmek için çıkarılacaklardır:

44İşte burada egemenlik/yardımcılık, koruyuculuk, yol göstericilik ancak hak olan Allah'a aittir. O, ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olandır. [Kehf/44]

23Ve Biz, Bize kavuşmayı ummayanların amelden her yaptıklarının önüne geçtik de onu saçılmış toz zerreleri durumuna getiriverdik. [Furkân/23]

52Ve onların işledikleri her şey, yazıtlarda kayıt altındadır. 53Küçüğün, büyüğün, hepsi satır satır yazılmıştır.

54Hiç şüphesiz Allah'ın koruması altına girmiş kimseler cennetlerdedir, ırmaklardadır/aydınlıklardadır. 55Çok güçlü sahip, yöneticinin huzurundaki "doğruluk oturma yerleri"nde; doğru kimselere mahsus olan, yalan söylenmesi mümkün olmayan, yok olma ihtimali bulunmayan sabit makamlardadırlar. [Kamer-52-55]

7,8Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.

Herkesin, iyi kötü ne yaptıysa hepsiyle yüzleşeceği yüzlerce âyette bildirilmiştir:

40Şüphesiz Allah, zerre kadar haksızlık etmez. Ve eğer iyilik ise onu kat kat artırır. Ve Kendi katından büyük bir ecir verir. [Nisâ/40]

30O gün her kişi, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur. Kendisi ile yaptığı kötülükler arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi Kendisinden sakındırıyor. Şüphesiz Allah, kullarına çok şefkatlidir. [Âl-i İmrân/30]

Ayrıca, Bakara/281; Âl-i İmrân/25, 195; Nisâ/40, 85, 123; En‘âm/160; A‘râf/9; Yûnus/27, 54; Nahl/97; İsrâ/71; Kehf/49; Meryem/60; Tâ-Hâ/112; Enbiyâ/47; Mü’minûn/62, 102-103; Neml/89; Kasas/84; Lokmân/16; Yâ-Sîn/54; Saffat/38-39; Mü’min/17, 40; Câsiye/22; Ahkâf/19; Kaf/28; Tûr/21 ve Kâria/6-9'a da bakılmalıdır.

Konumuz olan âyetlerde kısaca zikredilen bilgiler, Hacc sûresi'nin girişinde detaylı bir şekilde verilmiştir:

1,2Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin, şüphesiz kıyametin kopuş anının sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer. Ve her hamile kadın taşıdığını bırakır. Ve sen, insanları sarhoş olmadıkları hâlde sarhoş görürsün. Velâkin Allah'ın azabı çok şiddetlidir.

3,4İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce tartışıyor ve her azılı şeytanı izliyor. –Azılı şeytan hakkında: "Şüphesiz kim şeytanı yol gösterici, gözetici bir yakın yaparsa artık o, kesinlikle şeytanı kendine velîleştireni saptırır ve onu cehennemin azabına kılavuzlar" diye yazıldı.–

5Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, bilin ki ne olduğunuzu size ortaya koymak için, şüphesiz Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir embriyondan, sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından oluşturmuşuzdur. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak, sonra da olgunluk çağına erişmeniz için çıkartırız. Bununla beraber kiminiz geçmişte yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırılır/öldürülür. Kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en rezil zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki sönmüştür; sonra Biz, onun üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.

6İşte bu, şüphesiz ki Allah'ın hak olması, şüphesiz sadece O'nun, ölüleri diriltmesi ve şüphesiz sadece O'nun her şeye en iyi güç yetiren olması nedeniyledir.

7Kıyâmet ise şüphesiz gelicidir. Kesinlikle onda şüphe yoktur. Ve şüphesiz ki Allah, kabirlerde olan kimseleri diriltecektir.

8İnsanlardan bazıları da Allah hakkında bilgisizce; kılavuz olmadan, aydınlatıcı bir kitap olmadan tartışırlar.

9Onun belini eğip bükmesi/çalım satması, Allah yolundan saptırmak içindir. Bu dünyada ona bir rüsvalık vardır. Ve Biz, kıyâmet gününde ona yakıcı cehennemin azabını tattıracağız.

10İşte bu, kendi iki elinin öne çıkardığı şeyler ve şüphesiz Allah'ın, iyi kulluk edenlere haksızlık eden biri olmayışı sebebiyledir.

11-13İnsanlardan kimi de Allah'a belirsiz bir taraf üzerinde/kararsız, net çizgisiz bir şekilde kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/sıkıntı gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah'ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı, koruyucu ve ne kötü yoldaştır.

14Şüphesiz Allah, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. Şüphesiz Allah, dilediği şeyleri yapar. [Hacc/1-14]