Hocam, 

Bir arkadasin sorulari oldu. Bildigim kadarini cevapladim, istekuran.net ten referanslar verdim. Ancak asagidaki sorulara aciklik getirecek ayetleri bulmam uzun surdu (sitedeki arama motoru bakimda sanirim) . Asagidaki sorulara aciklik getirebilirseniz, konularin gectigi ayetleri paylasabilirseniz mutesekkir olurum

Saygilar,

Murat

 

1.Milyon yillik dunyaya sadece çok kısa bı süreç ıcınde ve yine çok dar bir alanda kitap iniyor?? Niye kitapla yol gösterilmesi gerekiyor? Senin paylaştığın ayetlerden birinde biz küfre bitmiş bi topluma yol göstermeyiz diyordu Araplar dan daha aşağılık bir toplum ne o gün vardı ne bu gün var.. Madem doğru yola sürmek için peygamber gönderdi diyelim ki tesadüf hepsi peşpeşe düştü neden hepsini bir update olarak göndermedi de her dine başka bir isim verildi? Neden İsa’ya ben musayı destekliyorum hepiniz dine dönün dedirtmedi neden muhammede aynı sekilde hak dini museviliktir yola gelin değiştirdiğiniz ayetlerden sakının doğrusu buydu dedirtmemiş? Zira savaşsa en büyüğünü hakî hazırda putperestlere karşı zaten veriyor.. Tüm bu dinler kliseler sinagoglar birer para tuzağı hepsi kocaman birer Limited şirket

 
2.Neden ve hangi amaçla kabe müslümanların kutsal merkezidir?? Neden bir merkez lazımdır?? Neden oraya gidilin milyonlarca para harcanması gerekmektedir (elbette zenginler için çünkü onlar daha çok para harcarlar)

 
3.Neden 21. Yüzyılda hala güneşin batişina ve doğuşuna göre tutuluyor oruç? Neden istanbulda millet açlıktan kurulurken burda Araplar altı dedim mi oruç açıyor? Hani çok ileri görüşlü arılarıdan yola çıkarak helikopterleri haber veren kitap insanların kabeye aynı anda (yani illa olay oysa) saat tutabileceğini kestirmemis mi?   [Sanirim soru dunyanin farkli yerlerinde orucun saatleriyle alakali, mesela kutuplarda oruc nasil tutuluyor?]

 

4. Evlenmeden önce seks yapmak zinaya giriyor ise Ve bu da çok büyük günah ise, evlendikten sonra her türlü sapkın ihtiyaçları olan bir adamla karşı karşıya kalma riskimin hesabını kim verecek?

 

5. Cihad ile ilgili makaleyi okudum. Cihadın ilim taşımak olduğunu ispat eden bir ayet var mi? Cihad kelimesinin gercek anlamini nasil anlaya biliriz, sadece Kur’an’dan, Lisal’ul Arab olmadan bu mumkun mudur

 

 

 

Muratçığım Selamünaleyküm!

Konuyu bize aktardığın için teşekkür ederim. Bu arkadaş gibi düşünen sorgulayan kimselere teşekkür etmemiz gerekir

İman, kapalı, karanlık hiçbir noktanın bırakılmaması demektir.

Allah’a iman, Allah’ı zati, sübuti ve selbi sıfatlarııyla iyiden iyiye tanıyıp; zatı ile ilgili hiçbir kapalı, karanlık nokta; kuşku bırakılmamasıdır. Rasülüllah ve Kur’an ile ilgili de aynı şeyler sözkonusıdur.

Bunu sağlayana “MÜ’MİN” denir.

Arkadaşın size yönelttiği sorular, sorgulamalar, istifhamlar aslında binlerce kişinin zihninde olup da söylemediği ya da söyleyemediği şeylerdir. Bu arkadaşı kutlamak gerekir.

Şimdi soruları cevaplayalım:

Elçiler- Araplar

Rabbimiz, Rahman ve Rahîm olmasının bir gereği olarak rızık vermeyi kendi üzerine borç kıldığı gibi (Hûd/6) rahmeti; elçi göndermeyi, kitap indirmeyi; doğru yolu göstermeyi de Kendi üzerine borç yazmıştır (En’âm/12, 54, Leyl/12, Nahl/9). Bu nedenle insanlığı zulüm ve kargaşa bataklığından kurtarıp adaleti, dengeyi, güvenliği ve mutluluğu sağlamak için kitap indirmiş ve elçi göndermiştir.

Rahman olan Allah, kullar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye onlara öğüt vermekten vazgeçmemiş, onlara uyarı mesajları göndermiştir. Böyle bir ısrar insanlar arasındaki ilişkide olsa, “Bırakın ne hâlleri varsa görsünler!” denilir, uğraşmaktan vazgeçilirdi. Ne var ki, Rabbimiz böyle yapmamış, haddi aşan kullarını uyarmayı bıkmadan sürdürmüştür. Rabbimiz, rahmeti gereği kullarını ihmal etmediğini birçok ayette (Nahl/9, Nisâ/163-165, Mâide/19, Fâtır/42-43, En‘âm/155-157, Enfâl/42, İsrâ/15,Yûnus/47, Zuhruf/5, Beyyine/1) bildirmiştir.

Allah’ın sadece Arap toplumuna peygamber yolladığını kitap indirdiğini iddia edemeyiz. Allah, kendi bilgelerini yetiştirmemiş tüm toplumlara peygamber yollamıştır. Bunların bir kısmı bize bildirilmiş bir kısmı da bildirilmemiştir: Bunları, Mü’min/78 ve Nisa/164’te görebiliriz.

Allah toplumlara tek din göndermiştir. O da “İSLÂM”dır. İlk peygamberden son peygambere tüm peygamberler İSLAM’I tebliğ etmişlerdir. Yöresel ve geçiçi; kişiye özel hükümler hariç evrensel beyanların hepsi aynıdır. Yahudilik, hıristiyanlık gibi isimler sonradan yakıştırılmıştır.

Al-i Imran/ 19

Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm’dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah’ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır.

Al-i Imran/ 85

Ve kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o takdirde hiçbir zaman ondan kabul edilmeyecektir. Ve İslâm’dan başka din arayan kimse, âhirette zarar edenlerden olacaktır.

Şura/ 13

Allah, dinden Nuh’a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Mûsâ’ya ve İsa’ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar.

Nisa/ 163

Şüphesiz Biz, Nûh’a ve o’ndan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kûb’a, torunlarına, Îsâ’ya, Eyyûb’a, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a, daha önce kendilerini sana anlattığımız elçilere, kendilerini sana anlatmadığımız elçilere, elçilerden sonra insanların Allah’a karşı bir delilleri olmasın diye, müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmiştik. Dâvûd’a da Zebur’u verdik. Ve Allah Mûsâ’ya söz söyledikçe söyledi. Ve Allah en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

Bakara/ 136

Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene, İbrâhîm’e ve İsmâîl’e ve İshâk’a ve Ya’kûb’a ve torunlarına indirilene, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya verilene ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak O’nun için islâmlaştıranlarız [sağlamlaştıran/esenlik-mutluluk kazandıran birileriyiz].”

Nahl/ 123

Sonra sana: “Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmekten, ortak koşmaktan dönmüş bir kişi olan ve ortak koşanlardan olmayan İbrâhîm’in dinine/yaşam tarzına tâbi ol” diye vahyettik.

A’la/ 18, 19

Arınan, Rabbinin adını anıp da salât eden; mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan kimse kesinlikle kendini kurtarmıştır. Fakat siz şu basit dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret daha hayırlı ve devamlı kalıcıdır.

Şüphesiz bu kurtuluş reçetesi, ilk sahifelerde; İbrâhîm ve Mûsâ’nın sahifelerinde vardı.

Necm/ 70- 79

Peki, o yüz çeviren kişiyi gördün mü/hiç düşündün mü? Azıcık verdi ve inatla sıkıca tuttu. Geçmişin geleceğin bilgisi onun yanında mı da, o da onu görüyor? Ya da bilgilenmedi mi Mûsâ’nın sayfalarındakiler ile? Ve de, o çok vefalı İbrâhîm’in sayfalarındakiler ile; “Gerçek şu ki, hiçbir günahkâr bir başka günahkârın günahını çekmez. Gerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başka şey yoktur. Ve onun çalışıp didinmesi yakında görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Hiç kuşkusuz, son varış yalnızca Rabbinedir. Hiç kuşkusuz, güldüren de O’dur, ağlatan da… Hiç kuşkusuz, öldüren de O’dur, dirilten de… Hiç kuşkusuz, Allah yaratmayı plâna koyduğu zaman iki çifti; erkeği ve dişiyi bir nutfeden/spermden yaratan da O’dur. Hiç kuşkusuz, öteki yaratılış da sadece O’nun işidir. Hiç kuşkusuz, zenginlik veren de O’dur, nimete boğan da… Hiç kuşkusuz, bilginin, bilincin Rabbi de O’dur.”

Bu ayetler, Kur’an’daki ilkelerin diğer peygamberlerin tebliğ ettiği vahylerde; eskiden gönderilmiş kitaplarda da var olduğunu bildirir. Bu demektir ki, Rabbimizin koyduğu ilkeler elçiye göre değişmemiştir.

Mabetlerin ticarethaneye çevrilmesinin dinler ile ilgisi yoktur. Bu durum, insanların sürüleştiği dönemlerde çobanlarca mabetlerin sağımhaneye dönüştürülme ameliyesidir.

Allah’ın kafirlere yol göstermemesi meselesi

Kur’an’da, Kur’an’ın muttaki, fâsık, fâcir, müşrik, kâfir herkese rehber olduğu ifade edilmektedir; ancak kafirlerin yararlanamayacağının ifadesinden kasıt, bu kitaptan ancak muttakilerin yeterince yararlanacağı, diğerlerinin yararlanamayacağıdır. Bu konunun detayı, Tebyin’den (TEKVİR SURESİNİNİN SONUNDA) MEŞİET başlıklı bölümde şöyle açıklamıştık:

29.Âlemlerin Rabbi olan Allah, sizin düşünmenizi, öğüt almanızı dilemeyince siz dileyemezsiniz.

Ayette yer alan “شاء şâe” fiili müteaddi [geçişli] bir fiildir. Geçişli fiillerin cümle içinde tümleçlerinin de bulunması lâzım gelirken, yukarıdaki cümlede böyle bir tümleç/mef’ul yer almamıştır. Bu sebeple cümlenin tümleci konu akışına göre takdir edilmeli ve cümle bu şekli ile tam olarak anlaşılmalıdır. Böylece hem Allah’ın neyi dilediği, hem de kulun neyi dilediği belirlenmelidir. Aksi halde cümle tam olarak anlaşılmaz. Buraya kadar ki tahlillere baktığımızda “meşiet” ile ilgili Müddessir suresinin 54- 56. Ayetleri bize rehber olacaktır:

54.Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O, bir öğüt verici/düşündürücüdür. 55,56.Öyleyse dileyen onu düşünür, öğüt alır. Ve onlar, Allah’ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. O, sakındırmaya ehildir ve affetmeye ehildir.

(Müddessir/54-56)

26. ayeti de dikkate aldığımızda cümlenin takdiri şöyle olabilir: “Âlemlerin Rabbi Allah size özgürlük vermeseydi; sizin kâfir olmanızı, müşrik olmanızı dilemeseydi, siz kâfirliği de müşrikliği de dileyemezdiniz, dolayısıyla da işleyemezdiniz.”

Dikkat edilirse ayette insanın dilemesi, [İnsan suresinin 29-31. ayetinde de görüleceği gibi] Allah’ın dilemesine bağlanmıştır. Gerçekten de Allah dilemedikten sonra hiç kimse, herhangi bir şey yapabilme irade ve gücüne sahip değildir. Her türlü ön hazırlığın yapıldığı ve gerçekleşmesi için gerekli uygun koşulların bulunduğu nice plânın boşa çıkması sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu demektir ki, hayalini kurduğumuz herhangi bir arzumuzun, düşüncemizin, plânımızın gerçekleşebilmesi ancak Allah’ın dilemesiyle, ya da bir başka deyişle ancak Allah’ın izni ile mümkün olabilir. Eğer Allah’ın dilemesi/izni söz konusu değilse, hayallerimiz için harcanan zaman da, sarf edilen çaba da boşunadır.

Ayette verilen mesajı iyi anlayabilmek için öncelikle “مشيئة meşiet” kavramının Kur’an bağlamında doğru anlaşılması gerekir. Aksi takdirde birçok noktada çelişkiler ortaya çıkar, çıkmaza girilir. Nitekim geçmişte bu konuda birçok görüş ortaya atılmış ve bunun sonucu olarak da Cebriye, Kaderiye, Mutezile, Eş’ariye ve Maturidiye gibi birçok mezhep/ekol ortaya çıkmıştır. Mezhepler arası tartışmaları Kelâm kitaplarında bırakıp konuyu sadece Kur’an’dan öğrenmek amacıyla dikkatimizi konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacağına inandığımız başlıklar altında topladığımız ayetlere çevirmeyi uygun buluyoruz.

Meşîet

“مشيئة Meşîet”, Türkçeye de aynen Arapça’daki anlamıyla geçmiş olan bir sözcüktür. Sözlük anlamı “Bir şey üzerinde karar vererek onu yapmaya azmetmek” olup “إرادة irade” sözcüğü ile eş anlamlıdır. Bu durumda nasıl “İrade” Allah’ın sıfatlarından biri ise, “Meşîet” de Allah’ın ilim ve kudret sıfatlarından başka ayrı bir sıfatıdır. Ancak dinî gelenekte Allah’ın bu sıfatı belirtilirken “Meşiet” değil de daha çok “İrade” kullanılmış ve kullanılmaktadır.

İrade sahibi bir varlığın, elindeki seçeneklerden birini tercih etmesi, elindeki seçeneklerden biri üzerinde karar vermesi demek olan irade/meşîet sıfatı, Allah için şöyle ifade edilebilir: “Meşîet, Allah’ın olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, dilediği zamanda ve dilediği niteliklerde yapması veya yapmaması”dır. Bu tanım, evrendeki olmuş veya olacak her şeyin Allah’ın dilemesiyle olduğunu ve olacağını, O’nun her dilediğinin mutlaka olacağını, dilemediğinin ise asla olmayacağını bildiren şu ayetlerle de Kur’an’dan destek almaktadır:

47.Meryem: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. Allah: “Öyledir! Allah dilediği şeyi oluşturur; O, bir işe karar verdiği zaman onun için “Ol!” der, o da hemen olur” dedi.

(Âl-i Imran/ 47)

82Şüphesiz ki O, bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu/işi o şeye “Ol!” demektir; o da hemen oluverir.

(Ya Sin/ 82)

Allah İnsanlara İnanç Özgürlüğü Tanımıştır

Nitelikleri yukarıda açıklanmaya çalışılan ölçülerde bir Meşiet/İrade sahibi olan Allah, bu sıfatından kapasiteleri nispetinde insanlara da bahşetmiş ve insanlara özgür iradeleri ile seçme hakkı tanımıştır. İnanç özgürlüğünün temeli Allah’ın bu konudaki meşietidir.

Herkesçe bilinen bir gerçektir ki, insanların baskıyla bir şeye inandırılmaları veya inanmaktan vazgeçirilmeleri mümkün değildir. İnanç bir gönül işidir. Bundan dolayıdır ki, insanların ne kalplerine nüfuz etmek, ne de beyinlerini kontrol etmek mümkündür. İnanç konusunda insanları zorlamanın ikiyüzlü kimseler üretmekten başka bir işe yaramadığı da insanlık tecrübeleriyle sabittir. Ayrıca جبر cebr/zorlama ve baskı imtihan esprisine de aykırıdır. O nedenle Yüce Rabbimiz insanları bu konuda özgür bırakmıştır. Bakara; 256, Hud; 15, 28, Kâfirun; 6,Yunus; 99, Teğâbün; 2, Kehf; 29, Zümer; 7, Zümer; 15, Fussılet; 40, İnsan; 2, 3, Nahl; 9, Secde; 13, Maide; 48, Nahl; 93, Yunus; 108, İsra; 15, Nahl; 36, Şûra; 20, İsra; 18, En’âm 35, Rad 31, Şuara 3, 4’de görülebilir.

Saptıran da, Hidayete Erdiren de Sadece Allah’tır

Allah’ın insanı özgür bıraktığı Kur’an ile tespit edildikten sonra, bir başka konunun da iyi anlaşılması gerekir. Bu, saptıran da hidayete erdiren de sadece Allah olduğu konusudur. Zira “Meşiet” kavramını tüm boyutları ile incelememiş olanlar, saptırma ve hidayet konusunda yanılmakta ve “dalâlet ve hidayetin herhangi bir esasa ve kurala bağlı olmadığını, Allah’ın rasgele birilerini saptırdığını, kimilerini de rasgele hidayete erdirdiğini” ileri sürebilmektedirler. Oysa Allah’ın durup dururken bir kimseyi saptıracağını iddia etmek, Allah’a zulüm yakıştırmak olur ki, Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez. Zaten konu detaylı araştırıldığında işin öyle olmadığı anlaşılacaktır. Önce iki örnek verelim:

8.Onun için, kötü ameli kendisine süslü gösterilen sonra da onu güzel gören kişi mi? Şüphe yok ki Allah dilediğini/dileyeni şaşırtır, dilediğine/dileyene de kılavuzluk eder. Onun için canın onlara karşı hasretlerle/ üzüntülerle sıkılıp gitmesin. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilir.

(Fatır/ 8)

(Benzer ayetler: En’âm 39, İbrahim 4, Nahl 93, Müddessir 31)

46.Andolsun ki Biz, açıkça ortaya koyan âyetler indirdik. Ve Allah, dileyen kimseyi dosdoğru yola iletir.

(Nur; 46)

(Benzer ayetler: Bakara 142, 213, 272, En’âm 88, Yunus 25, Hacc 16, Nur 35, Kasas 56, Fatır 22, Zümer 23, Şûra 13)

Görüldüğü gibi, bu ayetlerde Allah’ın kudret sıfatı öne çıkarılarak her şeye güç yetiren Allah’ın dilediğini saptırdığı, dilediğini de doğru yola ilettiği ifade edilmiştir. Ancak dikkat edilirse bu ayetler rasgeleliği değil, bir seçimi [meşieti/iradeyi] ifade ederler.

Doğru bakılırsa, Yüce Allah’ın saptırma ve hidayete erdirmeyi rasgele dilemediği Kur’an’da açıkça görülür:

Allah’ın Hidayet Edeceği Kimseler

– Kendilerini değiştirmek isteyenler (Ra’d 11, Enfal 3)

– Müminler (Muhammed 46, Meryem 76, Hacc 54, Tövbe 124, İbrahim 27, Müddessir 31, Hucurat 7, 8, Bakara 26, Enfal 2, Nahl 102, Nur 55, Zümer 23, Fetih 4, Zariyat 55)

– Tağuttan kaçınanlar (Zümer 17, 18)

– Allah’a yönelip O’na sarılanlar (Şûra 13, Zümer 17, Ra’d 27, Âl-i Imran 101)

– Salih amelde bulunanlar (Şûra 23)

– Fakirlere yardım edenler (Leyl 5-7)

– Cihat edenler (Ankebut 69)

– Sözü dinleyip en güzeline uyanlar (Zümer 18)

Allah’ın Saptıracağı Kimseler

– Kâfirler (Mümin 74, Nisa 155, Tövbe 37, Nahl 107, Meryem 83, Müddessir 31)

– Ahirete inanmayanlar (İsra 45)

– Ayetlere inanmayanlar (Nahl 104)

– Zalimler (İbrahim 27, Tövbe 109, En’âm 129)

– Münafıklar (Nisa 82)

– Fasıklar (Saff 5, Bakara 26, Maide 108, Tövbe 80, Münafikun 6)

– Kalplerinde hastalık olanlar (Bakara 10, Tövbe 124, 125, Müddessir 31, Hacc 53)

– Mücrimler (Hicr 11-13)

-Düşünmeyenler, öğrenmeyenler (Tövbe 127, Rum 59, Yunus 100, A’râf 179)

– Dünya hayatını tercih edenler (Nahl 107)

– Haddi aşanlar (Mümin 10, 12, 28, 34, Yunus 74, 20, 125-127)

– Kur’an’dan yüz çevirenler (Zühruf 36, 37)

– Allah’ı unutanlar (Haşr 19)

– Cimriler (Tövbe 76, 77)

– Kibirliler (Mümin 35)

– Müstağniler (Leyl 8-10, Abese 5-7, Alak 6, 7)

– Zorbalar (Mümin 35, İbrahim 13 16)

– Yalancılar (Zümer 3, Bakara 10, Tövbe 77, Nahl 36, Mümin 28, Leyl 8-10)

– Nankörler (Bakara 276, Hacc 38, Lokman 32, Sebe 17, Fatır 36, Kaf 24, İsra 27, Zümer 3)

– Şüpheciler (Mümin 34)

Allah Evrendeki Her Şeyin ve Her İşin Yaratıcısıdır

95,96.İbrâhîm: ‘Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi ve yaptığınız şeyleri Allah oluşturmuştur’ dedi.

(Saffat; 95, 96)

102İşte Rabbiniz Allah! O’ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin oluşturucusudur. Öyleyse, O’na kulluk edin. O, herşey üzerine belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır.

(En’âm/ 102)

16.De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’tır.” De ki: “Allah’ın astlarından o kendi kendilerine yarar sağlamaya ve zarar vermeye gücü olmayanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Ya da Allah’a, O’nun gibi oluşturan birtakım ortaklar buldular da, bu oluşturma kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyin oluşturucusudur. Ve O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir.”

(Ra’d/ 16)

62.Allah, her şeyin oluşturucusudur. O, her şeyin “belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”ıdır.

(Zümer; 62)

62.İşte, her şeyin oluşturucusu Rabbiniz Allah budur. O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O hâlde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!

(Mümin/ 62)

Bütün bu ayetler, Allah’ın her şeyin ve her işin asıl yaratıcısı olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bu O’nun ilâhlığının olmazsa olmaz gereğidir. Şu hâlde dalâleti yaratan da, hidayeti yaratan da Allah’tır. Bu ikisinden [dalâlet ve hidayetten] herhangi birini isteyen ve o yönde meyil gösteren ise kulun kendisidir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Hidayet ve dalâletin Allah’a izafesi “yaratma” açısından, insana izafesi ise “seçme” açısındandır.

Ka’be konusu.

Ka’be müslümanların Kutsal merkezi filan değildir. Müslümanlara belirli merkez de lazım değildir. Dünyanın her yeri ma’bed ve mescidddir. Ka’be, Hac ve Kıble konuları yozlaştırıldığından haklı olarak eleştiri konusu olmaktadır. Kur’an’daki Hac ve Ka’be eğitim sembolleridir. İçerisinin İlahiyat eğitimi ile doldurulması gerekir. Allah’ın buyurduğu budur. Şimdiki Hac maalesef bir çöl turizmidir, Ka’be de bu turizmin öğelerinden biridir.

İşin aslı bizim makalelerden ve İslam Dininin Temel Direkleri kitamızdan okunabilir.

http://www.istekuran.com/index.php?page=Hacc-Makalesi

http://www.istekuran.com/index.php?page=kible

Kur’an’daki Haccı iyi öğrenenler bırakın eleştirmeyi bu İlahi emir ve bu emrin yararları karşısında saygı duruşuna geçmektedirler.

Oruç konusu

Bu günkü tutulan Oruç da İslam’ın öngördüğü oruç değildir. Bu konu da sitelerimizdeki oruç makalemizde ayrıntılı olarak mevcuttur. Orucun amacı insanlara açlık çektirmek değildir; orucun amacı, insanların sağlıklı düşünebilecek bir ortam oluşturarak gerçeği yakalamaları ve bu bilinçle Allah’ın koruması altına girmeleridir.

http://www.istekuran.com/index.php?mact=News,cntnt01,detail,0&cntnt01articleid=15&cntnt01returnid=15

İslam’daki oruç, tüm sosyolog, psikolog ve pedegodlarca saygıyla kabullenilmiş bir ibadettir.

Evlilik öncesi cinsel ilişki

İslam’da evlilik ciddi iştir. Kimsenin aldanmasına ve aldatmasına izin verilmez, göz yumulmaz. (Bu konuyu da Nisa suresinde İslam’da Evlilik başlığıyla yazmıştım.) Bekar ve dulların evlendirilmesi kamu görevidir; evlilik çağına gelmiş olanlara mesken, cehiz ve normal standartta bir geçim kaynağı temin edilir ve evlendirilirler.

Nur/32

32.Ve sizden eşi olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar, fakir iseler, Allah Kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir.

Evlilik saygın bir kurumdur. Tarafların birbirine zarar vermesi, sömürmesi söz konusu olmaz. Evlilikte eş seçimi de özen gösterilecek bir konudur. Evlilikte salt cinsel ihtiyaç dikkate alınmaz.

Zinada onur kaybı, nesep tespiti, miras konusu gibi hususlarda taraflar birbirlerini sıkıntıya sokarlar. Bu, yüzdeyüz kesin bir realite iken onbindebir olması muhtemel bir olayı evlilik öncesi cinsel ilişkiye bahane etmek makul bir şey değildir. Zaten İslam’ın koyduğu ortak payda üzerine kurulmayan evliliklerde ileri sürülen bahanenin geçerliliği de söz konusu olmaz. İslam, kişilerin cinsel yönden bilinçlenmesini de emreder. İnsanlar bu konuda bilgili, bilinçli olmakla da yükümlüdürler.

Bu konulardaki anormal insanlar, rehabilite edilirler. Nisa/15, 16. Ayetlerde görülebilir.

Cihad konusu

Bir sözcüğün ne anlam ifade ettiği önce lügatlardan öğrenilir. Biz Cihad makalemizde bunu ayrıntılı olarak sunmuştuk.

Kur’an’daki İfadeye gelince:

Furkan/52

52.Öyleyse kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere itaat etme ve Furkân ile onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihat yap, uğraşı ver!

Furkan,

1.Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân’ı indiren ne cömerttir/ ne bol bol nimet verendir! 2.Furkân’ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.

Bu ayette Kur’an’ın “furkan” özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselat suresinde de açıkladığımız gibi, Kur’an’ın isimlerinden biri olan “ الفرقانFurkan” sözcüğü, “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki “ فرقfark” kökünden türemiştir ve “ فارقةfarika” sözcüğü ile aynı anlama gelir. Yaygın kullanımına bakıldığında, “fark” sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler [mahsusat] için; “ فارقاتfarikat”, “ فاروقFaruk” ve “الفرقان furkan” sözcüklerinin ise soyut şeyler [makulât] için kullanıldığı görülür.

Bakara suresinin 53. ve Enbiya suresinin 48. ayetlerinde Musa peygambere verildiği söylenen “Furkan”, soyut şeyler olan hakk ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için Kur’an’a da isim olarak verilmiştir.

Allah’a emanet olunuz. Hakkı Yılmaz