NİSA86Siz bir selâm ile selâmlaştığınız zaman da, hemen ondan daha güzeliyle selâm verin veya verilen selâmı aynıyla iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesâbını en iyi yapandır.
“Selâmlama” karşılığı verdiğimiz التحية[tahıyye] sözcüğünün esas anlamı, “yaşam dilenmesi” olup sözcüğün aslı, Arapların birbirleriyle karşılaştıklarında, حيك الله [hayyekellâh/Allah seni yaşatsın] demeleridir. Bu bizdeki, “Allah sana uzun ömür versin” sözüne benzer ki bu, insanların karşılaştıklarında birbirlerine iyi dilekte bulunmalarının genel anlamı hâline gelmiştir. Bunun, herhangi bir sözcük ve cümleye indirgenmesi doğru olmaz. O nedenle, isteyen “selâmun aleykum” der, isteyen, “günaydın” der, isteyen “kolay gelsin” der, isteyen “merhaba” der. Önemli olan insanların birbirine iyi niyetle yaklaşmaları ve kaynaşmalarıdır. Bununla birlikte, gönül ister ki selâmlaşma; en iyi, en güzel, en anlamlı ve en kapsamlı sözcüklerle yapılsın. Kur’ân’daki kıssalarda ve cennetteki karşılamalarda selâmlama-selâmlaşma, “selâm” sözcüğü ile yapılmaktadır:
43,44O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O’nun doğadaki güçleri/ indirdiği haberci âyetleri destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. O’na kavuşacakları gün onların selâmlaşmaları, “Selâm”dır. Allah, da onlar için saygın bir ödül hazırlamıştır.
(Ahzâb/43-44)
69Ve andolsun ki İbrâhîm’e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O, “Selâm!” dedi, sonra da altın vermeye gecikmedi.
(Hûd/69)
23O, Kendisinden başka ilâh diye bir şey olmayan Allah’tır. O, bütün kâinatın hükümdârı, tertemiz, her türlü kötülük ve eksiklikten uzak, her türlü kusurdan uzak; sapasağlam, güven veren, gözetici, koruyucu, doğrulayıcı ve güvenilir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan, dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli, ihtiyaçları gideren, işleri düzelten, derman veren, büyüklük ve ululukta tek olan; her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösterendir. Allah, onların ortak koştukları şeylerden arınıktır.
(Haşr/23)
Ve Nahl/30-32, Vâkıa/90-91, Zümer/73, Ra‘d/19-24, Yâ-Sîn/58, En‘âm/54, Nûr/27.
Ayrıca selâm [sağlamlık, esenlik, mutluluk, güvenlik] sözcüğünün anlamı, bu amaçla kullanılacak diğer sözcüklerden daha kapsamlıdır. Zira selâm, –Âl-i İmrân/19’un tahlilinde açıkladığımız gibi– “beraet” [uzak tutma]; yani, “korkudan, kuşkudan, beladan, huzursuzluktan, mutsuzluktan, kavgadan savaştan, ağrıdan, sızıdan, maddî ve manevî sıkıntılardan, zayıflıktan çürüklükten… tüm olumsuzluklardan uzak olma” demektir. Birisine “korkudan, kuşkudan, dertten, tasadan, hastalıktan, zayıflıktan… kısacası tüm olumsuzluklardan uzak olasın!” demek, “Uzun ömürlü ol” demekten, “günaydın, bonjur” vs. demeden daha makul ve makbuldür.
Âyette, Siz bir selâm ile selâmlandığınız zaman da, hemen ondan daha güzeliyle selâm verin veya onu [verilen selâmı] iade edin buyurulmuştur, ki biz bunu,سلام عليكم [selâmun aleykum/size selâm olsun] diyene karşı,وعليكم السلام و رحمة الله و بركاته [ve aleykumu’s-selâm ve rahmetullâhi ve berekâtuhu/size de selâm, Allah’ın rahmeti ve bollukları olsun] diyerek karşılık vererek uyguluyoruz.
TAKIYYE تقية
تقية Takıyye, Bir Müslümanın zor bir durumdan kurtulmak için İslam’ı inkâr ederek Müslüman değilmiş gibi davranmasıdır.
Kadim lügatlerde “bir kimseyi tehlikeden korumak” anlamındaki (وققاية vikāye) kökünden türetilen takıyye sözcüğü; kendini korumak, sakınmak” manasına gelir.[1]
Resmi Mushaf’ta “تقية takıyye” şeklinde geçmemekle birlikte Âl-i İmrân /28’de “تُقٰيةًؕ tükāt” sözcüğü yer alır. Kurraların ekserisi[2] bu “تُقٰيةًؕ tügaten” sözcüğünü “تقية takıyyeten” olarak okumuşlardır. Sözcüğün her iki formu da aynı anlamdadır.
تقية Takıyye konusunun ne olduğunu; şu iki ayetten de net olarak tespit edebiliriz.
Al-i Imran/ 28
28Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, kâfirleri; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar; yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yapars; Allah’tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma/takıyye yaparak korunmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah’adır.
Nahl/ 106, 107
106Her kim imanından sonra küfreder; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder, –kalbi iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de küfre; inanmamaya göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah’tan bir hoşnutsuzluk vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır.
107Bu, onların dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah’ın da kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden bir topluluğa doğru yolu göstermemesi nedeniyledir.
Ve mü’min/ 28
28Ve Firavun ailesinden imanını saklayan bir babayiğit adam: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? …
Bu ayetlerden takıyyenin, canı kurtarma noktasında başvurulabilecek bir ruhsat; izin olduğunu anlayabiliyoruz.
Takıyye, bazı dinî akımlarca benimsenmemiş, birçoğu da yukarıdaki ayetlere dayanarak bu yöntemi câiz görmüşlerdir. Bazıları ise takıyyenin, dinin onda dokuzunu teşkil ettiği; takıyyesi olmayanın dininin olmayacağı; çok az istisna dışında her şeyde takıyye yapılabileceği; takıyyenin Allah’ın dininin önemli bir unsurunu meydana getirdiği; mü’min için bir kalkan sayıldığı; takıyyeyi terk edenin Allah’a, resulüne muhalefet etmiş olacağını ileri sürmüşlerdir.
2 Asım, Mücahid, Sehl, Hasan, Yakup, Cabir b. Zeyd, Dahhak, Katade, İbni Abbas, Ebu reca, Ebu hayvet, Hamid b. Kays, el Müfaddal. ( Mucemü’l kıraati’l Kur’aniyye)
1Lisânü’l-ʿArab, “وقو vḳy” md.