Dikkat! Dikkat! Dikkat!
Ey insanlar!
Allah, Kendisinden başka tanrı diye bir şey olmayandır, her zaman diridir, kayyûm’dur [her şeyi ayakta tutandır, koruyandır].
Allah, Muhammed’e/ size, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak bu kitabı hak ile indirdi. O, daha önce insanlara doğru yol kılavuzu olarak Tevrât’ı ve İncîl’i de indirmişti. Furkân’ı da O indirdi. Şüphesiz Allah’ın âyetlerini örten şu kimseler, çetin bir azap kendileri için olanlardır. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluları yakalayıp cezalandırmak sûretiyle adaleti sağlayandır.
Şüphesiz Allah, yeryüzünde ve gökte hiç bir şey Kendisine gizli kalmayandır.
O, sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendirendir. Kendisinden başka ilâh diye bir şey yoktur. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
Allah, Muhammed’e/ size bu kitabı indirendir. Bu kitaptan bir kısmı yasa içeren âyetlerdir ki bunlar, kitabın anasıdır. Diğerleri de benzeşen anlamlılardır. Amma, durum bu iken, kalplerinde kaypaklık/tutarsızlık olan kimseler,
insanları dinden çıkarmak,
ortak koşmaya sürüklemek
ve onun anlamlarından en uygununun tesbitine yeltenmek için hemen ondan benzeşen anlamlı olanlarının peşine düşerler. Hâlbuki onun anlamlarından en uygun olanının tesbitini ancak Allah ve –“Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. Rabbimiz! Bize kılavuzluk ettikten sonra kalplerimizi çevirme! Bize Kendi nezdinden rahmet lütfet! Şüphesiz Sen, bol bol lütfedenin ta kendisisin. Rabbimiz! Şüphesiz Sen, insanları, kendisinde hiçbir şüphe olmayan gün için toplayansın. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez” diyen– o bilgide uzman olan kimseler bilirler. Ve sadece kavrama yetenekleri olan kimseler öğüt alırlar.
(89/3, Âl-i İmrân/1-9)
-478-
Ey insanlar!
Şüphesiz Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş şu kimseler; onların malları ve evlatları, –aynı Firavun’un yakınlarının ve onlardan öncekilerinki gibi– Allah’tan hiçbir şeyi savamaz. Ve onlar Ateş’in yakıtıdırlar. Firavun’un yakınları ve onlardan öncekiler, âyetlerimizi yalanladılar da Allah, onları günahları yüzünden yakalayıverdi. Ve Allah, cezası/yakalaması çok çetin olandır.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan şu kimselere: “Siz, yakında yenilgiye uğrayacak ve cehenneme toplanacaksınız” deyin. Ve o, ne kötü bir döşektir!
(89/3, Âl-i İmrân/10-12)
-479-
Ey inananlar! Bedir savaşını hatırlayın! Orada
karşılaşan iki birlikte sizin için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır; birliğin biri, Allah yolunda savaşıyordu; diğeri de Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten/inanmayandı. Onları, göz görüşüyle kendilerinin iki misli görüyorlardı. Ve Allah, dilediğini yardımıyla güçlendirir. Şüphesiz bunda basiret sahipleri için kesinlikle bir ibret vardır.
(89/3, Âl-i İmrân/13)
-480-
Ey insanlar!
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, size süslü/çekici kılındı. Bunlar basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Size bundan daha hayırlı olanı bildirelim mi?
-Allah’ın koruması altına girmiş; “Rabbimiz! Şüphesiz biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi Ateş’in azabından koru!” diyen, sabreden; direnç gösteren, doğru olan, sürekli saygıda duran, Allah yolunda harcamada bulunan ve seherlerde bağışlanma dileyen kişiler için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’tan hoşnutluk vardır. Ve Allah kulları en iyi görendir.
(89/3, Âl-i İmrân/14-17)
-481-
Ey insanlar!
Allah, doğadaki güçler/haberci âyetler ve hakkaniyeti ayakta tutan bilgi sahipleri, şüphesiz Allah’tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığına tanıklık etti. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandan, yumuşak davranandan başka ilâh diye bir şey yoktur.
Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm’dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah’ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Buna rağmen eğer sizinle tartışırlarsa deyin ki: “Biz tüm benliğimi Allah için İslâmlaştırdık/biz Müslüman olduk. Bize uyanlar da Müslüman oldular.”
Kitap verilenlere ve Anakentliler’e/ çevrenizdeki yerleşim birimlerinin halkına: “Siz de sağlamlaştırdınız mı/İslâm’ı kabul ettiniz mi?” deyin. Eğer sağlamlaştırırlarsa/İslâm’a girerlerse, artık kılavuzlandıkları doğru yola ermişlerdir. Ve eğer sırt çevirirlerse size düşen sadece mesajı iletmektir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
Şüphesiz Allah’ın âyetlerini örtbas eden, haksız yere peygamberleri öldüren ve insanlardan hakkaniyeti emreden kimseleri öldüren kişiler; siz hemen bunları acıklı bir azapla müjdeleyin!
İşte bunlar, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitmiş kimselerdir. Onlar için yardımcılardan da bir şey yoktur.
Kendilerine Kitap’tan bir nasip verilmiş olan şu kimseleri görmediniz mi/hiç düşünmediniz mi? Onlar, aralarında hüküm vermek için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar, sonra onlardan bir kısmı, mesafelenerek geri duruyorlar.
Bu, onların, “Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır” demeleri nedeniyledir. Onların uydurmuş oldukları şeyler de dinlerinde kendilerini aldatmaktadır. Peki, kendisinde hiç şüphe olmayan o günde onları bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandıkları şeyler tamamen ödendiği zaman nasıl olacaktır?
(89/3, Âl-i İmrân/18-25)
-482-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Ey hükümranlığın hükümranı Allah’ımız! Sen hükümranlığı dilediğin kimseye verirsin, dilediğin kimseden de hükümranlığı çeker alırsın, dilediğin kimseyi güçlü yaparsın, dilediğin kimseyi de alçak, rezil edersin. Hayır Senin elindedir. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin! Sen geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; Sen ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğine de hesapsız rızık verirsin.”
(89/3, Âl-i İmrân/26-27)
-483-
Ey inananlar!
Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar, yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yaparsa, Allah’tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah’adır.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve Allah, göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.”
O gün her kişi, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur. Kendisi ile yaptığı kötülükler arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi Kendisinden sakındırıyor. Şüphesiz Allah, kullarına çok şefkatlidir.
Deyin ki: “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız o zaman bana uyun ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı sizin için bağışlasın. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.”
Deyin ki: “Allah’a ve Elçi’ye itaat edin!” Artık yüz çevirirlerse, biliniz ki, şüphesiz Allah, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örten kimseleri sevmez.
(89/3, Âl-i İmrân/28-32)
-484-
Ey insanlar!
Şüphesiz Allah, Âdem’i, Nûh’u, İbrâhîm ailesini ve İmrân ailesini –birbirinin soyundan olmak üzere– âlemler üzerine seçkin kıldı. Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
Hani bir zaman İmrân’ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben, karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en iyi bilensin” demişti.
Onu doğurunca da: “Rabbim, şüphesiz ben, onu kız doğurdum; – Hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve şüphesiz ona Meryem adını verdim. Ve şüphesiz ben, onu ve soyunu şeytan-ı racimden; kovulmuş/ katil, asılsız söz ve düşünce üreten, karanlığa taş atan şeytandan sana sığındırırım” dedi.
Bunun üzerine Rabbi Meryem’i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyyâ kefil oldu. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine/özel odaya girse, onun yanında bir rızık bulurdu. Zekeriyyâ, “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. Meryem de: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.
***
– Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin” dedi.
Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ’yı müjdeliyor” diye seslendiler.
Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi.
Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.–
Ve hani haberci âyetler. “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz biri yaptı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine saygılı ol, O’na boyun eğip teslimiyet göster ve Allah’ı birleyen erkeklerle beraber sen de Allah’ı birle!” demişlerdi.
İşte bu, algılama imkânının olmadığı, geçmişin önemli haberlerinden Muhammed’e vahyettiklerimizdir. Ve Meryem’e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken elçimiz Muhammed yanlarında değildi. Onlar tartışırlarken de elçimiz Muhammed yanlarında değildi.
Hani bir zaman haberci âyetler: “Ey Meryem! Allah seni, Kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih’tir. Dünya ve âhirette saygındır. Ve o yaklaştırılanlardan ve sâlihlerdendir. Yüksek mevkide bulunarak ve yetişkin biri olarak insanlarla konuşacaktır da. Ve Allah, o’na kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri ve Tevrât ile İncîl’i öğretecek.
Ve o’nu İsrâîloğulları’na; ‘Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alâmet /gösterge getirdim/ gösterge ile geldim; şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; “buhurdan (tütsülük”) tasarlarım. Sonra onun içine üflerim de Allah’ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir/uçar gider. Ben, körü ve abraşı iyileştirir, sosyal ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı; biriktirip sonra yiyeceklerinizi size haber veririm. -Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır.- Tevrât’tan sadece İncîl’de yer alanları doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir alâmet/gösterge de getirdim size. Artık Allah’ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Onun için O’na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur’ diye bir elçi yapacak” demişlerdi.
Meryem: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. Allah: “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için “Ol!” der, o da hemen olur” dedi.
Sonra Îsâ, onlardan Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmeyi sezince: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz, biz Allah’a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz”– dediler.
Ve inanmayanlar kötü plân yaptılar, Allah da onların kötü plânlarını boşa çıkardı. Ve Allah, kötü plânları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.
Hani Allah: “Ey Îsâ! Şüphesiz ki Ben seni geçmişte yaptıklarını ve yapman gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırıcıyım/öldürücüyüm, seni Kendime yükselticiyim ve seni Benim ilâhlığımı ve rabliğimi örten kimselerden temizleyiciyim. Ve de sana uyan kimseleri, kıyâmete kadar Benim ilâhlığımı, rabliğimi örten o kişilerin üstünde tutucuyum. Sonra dönüşünüz yalnızca Bana’dır. Sonra da ayrılığa düştüğünüz şeylerde aranızda hükmedeceğim. Benim ilâhlığımı ve rabliğimi örten şu kimselere gelince de, onlara dünyada ve âhirette şiddetli bir azapla azap edeceğim. Onlar için yardımcılardan bir şey de olmayacaktır. İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere gelince de, Allah, onların ödüllerini tastamam ödeyecektir. Ve Allah, şirk koşarak yanlış yapanları sevmez” demişti.
İşte bu, Biz bunu size, âyetlerden ve yasalar içeren hatırlatmalardan/ öğütlerden/ Kur’ân’dan okuyoruz.
Şüphesiz Allah katında Îsâ’nın durumu, Âdem’in/her insanın durumu gibidir; O, onu topraktan yarattı, sonra ona “Ol!” dedi, o da hemen oldu.
Bu gerçek, sizin Rabbinizdendir, öyleyse şüphecilerden olmayın. Size bilgiden geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışırsa hemen: “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da birbirimizi dışlayıp gözden çıkaralım da Allah’ın dışlayıp gözden çıkarmasını yalancılar üzerine kılalım” deyin.
Şüphesiz bu, kesinlikle gerçek kıssanın ta kendisidir. Allah’tan başka hiçbir tanrı da yoktur. Ve şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisidir.
Artık yüz çevirirlerse, bilinsin ki Allah, bozguncuları en iyi bilendir.
(89/3, Âl-i İmrân/33-46, 48-51, 47, 52-63)
-485-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun” deyin.
Ey Kitap Ehli!
Tevrât ve İncîl kendisinden sonra indirildiği hâlde İbrâhîm hakkında niçin tartışıyorsunuz? Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
İşte siz bunlarsınız. Biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, peki, hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz? Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
İbrâhîm Yahudi ve Nasrani/ Hristiyan değildi. Ama o, hakka dönmüş bir müslimdi/İslâmlaştıran kişiydi. O, ortak koşanlardan da değildi.
Şüphesiz, insanların İbrâhîm’e en yakın olanları, elbette o’na uyanlar, bu Peygamber ve şu iman eden kimselerdir. Allah, mü’minlerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
***
Kitap Ehlinden bir taife sizi saptırmak istedi. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini saptırıyorlar, farkına da varmıyorlar.
Ey Kitap Ehli!
Sizler tanık olup dururken, niçin Allah’ın âyetlerini örtüp duruyorsunuz?
Ey Kitap Ehli!
Sizler bilip dururken, niçin hakkı bâtıla karıştırıyor ve gerçeği gizliyorsunuz?
Kitap Ehlinden bir grup da, mü’minlerin dönmeleri için, “İndirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da örtün/inanmayın. Ve size verilenin benzerinin bir kimseye verilmiş olduğuna yahut Rabbinizin nezdinde sizin aleyhinize deliller getirecekleri hususunda kendi dininize uyanlardan başkasına inanmayın” dediler.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Şüphesiz kılavuzluk, Allah’ın kılavuzluğudur.”
Deyin ki: “Şüphesiz lütuf, Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. Rahmetini dilediğine özelleştirir. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir.”
Ve Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, eğer onlara yüklerle emanet teslim etsen onu sana geri öder. Onlardan öyleleri de vardır ki ona bir tek altın para emanet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların: “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir” demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler.
Hayır, kim O’nun ahdine/ O’na verdiği söze vefalı olursa ve Allah’ın koruması altına girerse, bilsin ki şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
Şüphesiz Allah’ın ahdini/Allah’a verdikleri sözleri ve yeminlerini az bir paraya satan şu kimseler; işte onlar, âhirette kendilerine hiçbir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir.
Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken bir güruh vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah’a karşı yalan da söylerler.
(89/3, Âl-i İmrân/64-78)
-486-
Ey insanlar!
Allah’ın ölümlü kimselerden, kendisine kitap, yasama-yürütme ve peygamberlik verdiği hiçbir kimse için, insanlara: “Allah’ın astlarından olan bana, kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız/okuduğunuz kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz” demesi yaraşır.
Ve Allah size, doğal güçleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtmeyi emreder mi?!
(89/3, Âl-i İmrân/79-80)
-487-
Ey insanlar!
Allah, peygamberlerden: “Andolsun ki size kitaptan ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona kesinlikle inanacak ve ona yardım edeceksiniz!” sağlam sözünü aldı. Allah, “Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı/verdğiniz sözü kesinlikle yerine getirecek misiniz?” dedi. Onlar: “İkrar ettik” dediler. Allah: “Öyleyse şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım” dedi.
Artık bundan sonra her kim dönerse, artık işte onlar hak yoldan çıkanların ta kendileridir
(89/3, Âl-i İmrân/81-82)
-488-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Peki onlar, göklerde ve yerde olan herkes, ister istemez O’nun için İslâmlaşmış iken ve kendileri de sadece O’na döndürüleceklerken Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?
Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilen Kur’ân’a, İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Ya‘kûb’a ve torunlara indirilene, Mûsâ’ya, Îsâ’ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayız. Ve biz, yalnız O’nun için İslâmlaşanlarız.”
Ve kim İslâm’dan başka bir din ararsa, o takdirde hiçbir zaman ondan kabul edilmeyecektir. Ve İslâm’dan başka din arayan kimse, âhirette zarar edenlerden olacaktır.
İmanlarından ve şüphesiz elçinin hak olduğuna tanık olduktan ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten bir topluma Allah nasıl kılavuzluk eder? Ve Allah, şirk koşarak yanlış yapanlar toplumuna kılavuzluk etmez.
(89/3, Âl-i İmrân/83-86)
-489-
Ey insanlar!
İşte onların cezaları, Allah’ın, doğal güçlerin/haberci âyetlerin, insanların hepsinin dışlayıp gözden çıkarması, sürekli içinde kalmak üzere şüphesiz onların üzerlerindedir. Kendilerinden bu azap hafifletilmez ve kendilerine süre tanınmaz.
Ancak bundan sonra bilinçlenerek hatalarından dönen ve düzeltenler başka. Artık, şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.
Şüphesiz imanlarının arkasından, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten, sonra da gerçeği örtme işini artırmış olan şu kimseler; onların hatalardan dönüşleri asla kabul olunmayacaktır. Ve işte onlar sapıkların ta kendileridir.
Şüphesiz ki Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş ve bu durumda oldukları hâlde de ölen şu kişilerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın –onu fidye/kurtulmalık verseler bile– asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur.
(89/3, Âl-i İmrân/87-91)
-490-
Ey insanlar!
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça asla “iyi adamlık” mertebesine eremezsiniz. Ve siz her neyi bağışlarsanız kesinlikle Allah onu en iyi bilendir.
(89/3, Âl-i İmrân/92)
-491-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Tevrât indirilmeden önce, İsrâîl’in/Ya‘kûb’un kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrâîloğulları için helal idi. Deyin ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, hemen Tevrât’ı getirip de onu okuyun. Artık kim bundan sonra Allah’a karşı yalan uydurursa, artık işte onlar yanlış yapanların ta kendileridir.”
Deyin ki: “Allah doğru söylemiştir. Öyle ise ortak koşmaktan, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmekten dönen biri olarak İbrâhîm’in dinine uyun. Ve o, ortak koşanlardan değildi.”
(89/3, Âl-i İmrân/93-95)
-492-
Ey insanlar!
Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke’dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm’in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt’i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için gitmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir.
(89/3, Âl-i İmrân/96-97)
-493-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Ey Kitap Ehli! Allah, yaptıklarınıza tanık iken, niçin Allah’ın âyetlerini örtüp duruyorsunuz?”
Deyin ki: “Ey Kitap Ehli! Siz tanık olduğunuz hâlde niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek inanan kimseleri Allah’ın yolundan çeviriyorsunuz? Allah yaptıklarınıza duyarsız değildir.”
(89/3, Âl-i İmrân/98-99)
-494-
Ey iman etmiş kimseler!
Kendilerine Kitap verilenlerden herhangi bir zümreye itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten kimseler olarak döndürürler.
Size Allah’ın âyetleri okunup dururken ve O’nun Elçisi de aranızda iken nasıl olur da Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örter durursunuz? Kim de Allah’a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle o, dosdoğru kılavuzlanmıştır.
Ey iman etmiş kimseler!
Allah’ın koruması altına girmiş kişiler olmanız için nasıl koruma altına alınmanız gerekiyorsa kendinizi öyle Allah’ın koruması altına alın ve ancak müslimler olarak can verin.
Ve hep birlikte Allah’ın ipine sıkıca sarılın/Allah’ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini/ göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar.
Ve içinizden hayra çağıran, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü-çirkinliği kabul edilen şeyleri engelleyen bir önderli toplum bulunsun. Ve işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanan ve ayrılığa düşen kimseler gibi de olmayın. İşte bunlar, birtakım yüzlerin beyazlaştığı, birtakım yüzlerin siyahlaştığı günde büyük bir azap kendileri için olanlardır. Artık yüzleri kararan kimselere: “Siz inandıktan sonra yeniden Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten biri mi oldunuz? Öyleyse, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmenizden dolayı tadın cezayı!” Yüzleri ağaran kimseler de, biliniz ki, Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada sürekli kalanlardır.
Bunlar, Allah’ın âyetleridir. Biz, size gerçek olarak okuyoruz. Allah âlemlere hiçbir haksızlığı, yanlış yapmayı istemez.
Ve göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. Ve bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emreder, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeyleri engeller ve Allah’a inanırsınız. Kitap Ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. Onların bazıları mü’mindirler, pek çoğu da yoldan çıkmış kimsedirler.
Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlar, yardım olunmazlar.
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Ve –Allah’ın sözleşmesine ve insanların sözleşmesine bağlı kalanlar hariç– onlar Allah’ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik vurulmuştur. Bu, onların Allah’ın âyetlerini örtbas etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyledir. Bu, isyan etmiş ve sınırı da aşmış olmaları nedeniyledir.
Hepsi bir değildirler. Kitap Ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir önderli topluluk vardır ki onlar, gecenin saatlerinde boyun eğip teslimiyet göstererek Allah’ın âyetlerini okurlar. Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, herkesçe iyi kabul edilen şeyleri emrederler, herkesçe kötülüğü kabul edilen şeylerden vazgeçirmeye çalışırlar, hayırlarda da birbirleriyle yarışırlar. Ve işte onlar iyi insanlardandırlar.
Ve onlar hayırdan ne işlerlerse asla örtülmeyecektir/ karşılıksız bırakılmayacaklardır. Ve Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri en iyi bilendir.
Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten şu kimselerin malları ve çocukları, Allah’ın katında, onlara asla bir fayda vermeyecektir. Ve işte onlar, ateş ashâbıdırlar. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar.
Onların bu basit dünya hayatında harcadıklarının durumu, şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık eden bir toplumun ekinlerine isabet edip de onları değişime/yıkıma uğratan, içinde kavurucu soğuğu olan rüzgârın durumu gibidir. Ve Allah, onlara haksızlık etmedi. Fakat onlar, şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ediyorlar.
Ey iman etmiş kimseler!
Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş/sıkı arkadaş edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri/alâmetleri/göstergeleri kesinlikle açığa koymuşuzdur.
İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler, siz kitabın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman “İnandık” derler, başbaşa kaldıkları zaman da size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Kininizle ölün/ geberin!” Şüphesiz ki Allah göğüslerin özünü/gönülleri en iyi bilendir.
Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider ve eğer size bir kötülük isabet etse onunla sevinirler. Ve eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, onların hileleri size hiçbir şekilde zarar vermez. Şüphesiz Allah onları kendi yaptıkları şeylerle kuşatmıştır.
(89/3, Âl-i İmrân/100-120)
-495-
Ey inananlar!
Ve hani elçimiz Muhammed, sabah erkenden mü’minleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ehlinden ayrılmıştı. –Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.– O zaman sizden iki grup, Allah kendilerinin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olmasına rağmen bozulmaya yüz tutmuştu. –Artık inananlar, yalnızca Allah’a işin sonucunu havale etsinler!–
Ve andolsun, sizler güçsüz iken, Allah, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye size Bedir’de yardım etti: Hani elçimiz Muhammed, inananlara, “Rabbinizin, indirilen/ hulûl ettirilen üç bin haberci âyetle size yardım etmesi size yetmez mi?” diyordu. Eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, evet sizi Rabbiniz destekler. Ve eğer onlar, ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz size işaretlenmiş /eğiten/ gönderilmiş beş bin haberci âyetle yardım eder. Ve Allah, bu yardımı size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Ve bu yardım, sırf Allah, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan kimselerden bir kısmının kökünü kessin yahut onları perişan etsin de kaybeden kimseler olarak dönüp gitsinler diye, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah katındandır. Öyleyse Allah’ın koruması altına girin.
Bu işten size hiçbir şey yoktur. Allah, ya onların tevbesini kabul eder yahut onlara azap eder. Artık, şüphesiz onlar yanlış yapanlardır.
Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Ve Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
(89/3, Âl-i İmrân/121-129)
-496-
Ey iman etmiş kimseler!
Kat kat artırılmış olarak ribayı [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazancı] yemeyin. Kurtuluşa ermeniz için Allah’ın koruması altına girin. Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örten kimseler için hazırlanmış olan ateşten de sakının. Merhamet olunmanız için Allah’a ve Elçi’ye itaat edin.
Ve Rabbinizden bağışlanmaya, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcama yapan, öfkelerini yutan, insanları affeden, çirkin bir hayâsızlık işledikleri ya da kendi kendilerine haksızlık ettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyen, –Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir?– yaptıkları kötü şeylerde bile bile ısrar etmeyen, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için hazırlanmış eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun. Ve Allah, iyilik, güzellik üretenleri sever.
İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde sonsuza dek kalacakları altından ırmaklar akan cennetlerdir. Yapıp edenlerin karşılığı/ödülü ne güzeldir!
Kesinlikle sizden önce uygulamalar gelip geçti. Hadi, yeryüzünde gezin de yalanlayıcıların âkıbetinin nasıl olduğunu bir görün.
Bu emirler, insanlar için bir açıklama ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için bir yol gösterme ve bir öğüttür.
Ve gevşemeyin, üzülmeyin! Ve eğer inananlar iseniz, en üstün olan sizsiniz.
Eğer size bir yara değmişse, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştu. Ve işte o günler; Biz onları, Allah’ın sizden iman eden kimseleri bilmesi ve sizden şâhitler edinmesi, Allah’ın iman eden kimseleri arındırması, Kendisinin ilâhlığını, rabliğini örtenleri de mahvetmesi için insanlar arasında döndürür dururuz. Ve Allah şirk koşarak yanlış yapanları sevmez.
Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden, sabredenleri de bildirmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”
Andolsun ki siz ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte bakıp duruyorken onu gerçekten gördünüz.
Ve Muhammed, ancak bir elçidir. Kesinlikle o’ndan önce elçiler gelip geçmiştir. Şimdi eğer o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim ki de geri dönerse, bilsin ki Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez. Ve Allah, sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenleri karşılıklandıracaktır.
Ve herkes sadece Allah’ın bilgisiyle vakitlendirilmiş bir yazgı olarak ölür. Ve kim dünya karşılığını dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret karşılığını isterse ona da ondan veririz. Ve Biz, sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenleri karşılıklandıracağız.
Nice peygamberler de vardı ki kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever.
Onların sözleri de sadece: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sabitle, Senin ilâhlığını, rabliğini örtenler toplumuna karşı bize yardım et!” idi.
Bu yüzden Allah, onlara dünya karşılığını ve âhiret karşılığının güzelliğini verdi. Ve Allah, güzelleştirenleri-iyileştirenleri sever.
Ey iman etmiş kimseler!
Eğer siz Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan şu kimselere uyarsanız, onlar sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler de siz kaybedenlerden oluverirsiniz.
Aslında Allah, sizin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınınızdır. Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
Biz, Allah’ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmalarından dolayı, Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan şu kimselerin kalplerine korku salacağız. Onların varacakları yer Ateş’tir. Şirk koşarak yanlış yapanların barınağı da ne kötüdür!
Ve siz, Allah’ın bilgisi ile düşmanlarınızı doğrarken Allah, size olan vaadini doğru olarak gerçekleştirdi. Allah size sevdiğiniz şeyleri gösterdikten sonra zaafa düştünüz, o iş hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi dünyayı istiyordu, kiminiz de âhireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve kesinlikle sizi bağışladı. Ve Allah mü’minlere karşı çok armağan sahibidir.
Ve hani Uhud’da Mü’minler yukarı kaçıyordu hiç kimseye bakmıyorlardı. Elçi de ötelerinde mü’minleri çağırıyordu. Bundan dolayı Allah, mü’minlerin elinden gidene ve kendilerine isabet edene üzülmesinler diye onlara keder üstüne keder ile karşılık verdi. Allah, yaptıklarınıza haberdardır.
Sonra Allah, o kederin ardından üzerlerine bir güven, mü’minlerden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da nefislerinin sevdasına düştü; Allah’a karşı gerçek dışı cahiliyet zannı olarak, zan üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –Deyin ki: “Bütün iş Allah’a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. Deyin ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yan gelip yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah’ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.
Şüphesiz iki toplumun karşılaştığı gün, mü’minlerden yüz çevirip giden kimseler, şeytan onların kazandıkları şeylerin acısıyla ayaklarını kaydırmak istedi. Yine de Allah onları kesinlikle affetti. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır.
Ey iman etmiş kişiler!
Allah’ın ilâhlığını, rabliğini tanımayan ve yeryüzünde dolaşan yahut gazaya çıkan kardeşleri için “Yanımızda olsalardı ölmezlerdi, öldürülmezlerdi” diyen şu kişiler gibi olmayın. –Kesinlikle Allah, bunu, onların kalplerinde bir yara yapacaktır.– Ve Allah hayat verir ve öldürür. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz de, Allah’tan bir bağışlanma ve rahmet, kesinlikle onların topladıklarından daha hayırlıdır. Andolsun, ölseniz veya öldürülseniz de kesinlikle Allah’a toplanacaksınız.
İşte elçimiz Muhammed, sırf Allah’ın rahmeti sebebiyle onlara karşı yumuşak davrandı. Eğer kaba, katı yürekli olsaydı, onlar elçimizin etrafından dağılıp giderlerdi.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Böylelerini bağışlayın, onlar için bağışlanma dileyin. İşlerde mü’minlere de danışın, bir kere de azmettiniz mi, artık Allah’a işin sonucunu havale edin. Şüphesiz Allah, işin sonucunu Kendisine havale edenleri sever.
Allah size yardım ederse, sizi yenecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Öyleyse mü’minler sadece Allah’a, işin sonucunu havale etsinler.
Ve hiçbir peygamber için, hıyanet olur şey değildir. Ve kim ihanette bulunursa kıyâmet günü hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir. Ve onlar, haksızlığa uğramazlar.
Peki, Allah’ın rızasına uyan kimse, Allah’ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? O, ne kötü dönüş yeridir!
Onlar, Allah nezdinde derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını en iyi görendir.
Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara Kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Ey mü’minler!
Düşmanlarınnıza iki katını isabet ettirdiğiniz bir musibet, kendinize isabet edince mi, “Bu hezimet nereden!” dediniz?
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Deyin ki: “Başınıza gelen bu hezimet, kendi nezdinizdendir.” Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.
İki topluluğun karşılaştığı günde mü’minlere dokunan şeyler de Allah’ın izniyledir/ bilgisiyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için: “Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi” diyen kimseleri– bilsin diyedir. Ve onlara: “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız” denilmişti. Onlar: “Biz savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık” dediler. Onlar o gün, imandan çok Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örmeye yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. Deyin ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü uzaklaştırınız.”
Allah yolunda öldürülenleri de sakın ölüler sanmayın. Tam tersi onlar diridirler, Allah’ın armağanlarından verdiği şeylerle sevinçli olarak Rableri katında rızıklanmaktadırlar. Arkalarından kendilerine henüz ulaşmayan kimselere, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. Onlar, Allah’tan bir nimeti, armağanı ve Allah’ın şüphesiz, mü’minlerin ecrini kaybetmeyeceğini müjdelemek isterler.
Ey inananlar!
Kendilerine yara dokunduktan sonra Allah ve Elçi’nin davetine katılan kimseler;
insanlar kendilerine: “Şüphesiz insanlar size karşı birlik oldular, onlardan ürperin” dediklerinde, bunun, kendilerini inanç yönünden artırdığı ve: “Allah bize yeter. O, ne güzel tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”dır!” diyen kimseler;
onlardan iyileştiren, güzelleştiren ve Allah’ın koruması altına girmiş kimselere büyük bir ödül vardır.
Sonra da onlar, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah’ın nimeti ve armağanıyla geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Ve Allah, çok büyük lütfun sahibidir.
Şüphesiz ki o şeytan/kötü niyetli insan, kendi yakınlarını korkutur. Onlardan korkmayın, eğer mü’min iseniz Benden korkun.
Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmekte yarışan şu kişiler de sizi üzmesin. Onlar, Allah’a hiçbir şekilde asla zarar vermezler. Allah onlara âhirette herhangi bir pay vermemeyi istiyor. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır.
(89/3, Âl-i İmrân/130-176)
-497-
Ey insanlar!
Şüphesiz iman karşılığında Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmeyi satın alan kimseler, Allah’a hiçbir şekilde asla zarar vermezler. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
Allah’ın ilâhlığını rabliğini tanımayan şu kimseler, şüphesiz Bizim kendilerine süre tanıyışımızın, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Şüphesiz Biz, onlara daha çok günaha girsinler diye süre tanıyoruz. Ve onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
Allah, murdar olanı temiz olandan ayırt edinceye kadar mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen, geçmiş, gelecek üzerine bilgilenen biri yapacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve Elçisi’ne iman edin. Ve eğer iman eder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, işte o zaman sizin için çok büyük bir karşılık vardır.
Ve Allah’ın, kendilerine fazlından verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tam tersi o kendileri için zarardır. Cimrilik ettikleri şey, kıyâmet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası yalnızca Allah’a aittir. Ve Allah yaptıklarınıza bilgi sahibidir.
(89/3, Âl-i İmrân/177-180)
-498-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Allah, “Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz” diyen kimselerin sözünü kesinlikle duydu. Onların söyledikleri şeyleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve Biz: “Tadın o yakıcının azabını! Bu, kendi ellerinizin önden gönderdiklerinin karşılığıdır” diyeceğiz. Ve şüphesiz Allah, kullara asla haksızlık eden biri değildir.
“Allah fakir, biz zenginiz” diyenler, “Ateşin yiyeceği bir kurbanı bize getirmedikçe hiçbir elçiye iman etmeyeceğimize dair Allah, bize kesinlikle ahitte bulundu” diye saçmalayan kimselerdir. Deyin ki: “Kesinlikle benden önce, size kimi elçiler açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldiler de, peki, –eğer doğru kimseler iseniz– onları niçin öldürdünüz?”
Eğer şimdi sizi yalanladılarsa, bilin ki sizden önce açık deliller, sayfalar ve aydınlatıcı kitap ile gelen elçiler de yalanlanmıştı.
(89/3, Âl-i İmrân/181-184)
-499-
Ey insanlar!
Her benliği olan varlık, ölümü tadıcıdır. Ve şüphesiz kıyâmet günü ecirleriniz size eksiksiz verilecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse bilsin ki o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Ve basit dünya hayatı, aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir.
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Hiç kuşkusuz siz, mallarınız ve canlarınız konusunda yıpranacaksınız/imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine Kitap verilen kimselerden ve ortak koşan kimselerden birçok eza da işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.
(89/3, Âl-i İmrân/185-186)
-500-
Ey insanlar!
Ve hani Allah, kendilerine Kitap verilen kimselerden sağlam sözünü almıştı: “Kitabı kesinlikle insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.” Onlar ise bunu sırtlarının ötesine attılar ve onu az bir bedel karşılığı sattılar. İşte, satın aldıkları şeyler ne kötüdür!
(89/3, Âl-i İmrân/187)
-501-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
O yaptıkları şeylerle sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenleri sakın hesaba katmayın! Onların azaptan kurtulacak bir yerde olacaklarını da sanmayın! Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
Göklerin ve yeryüzünün yönetimi Allah’ındır. Ve Allah her şeye en iyi güç yetirendir.
(89/3, Âl-i İmrân/188-189)
-502-
Ey insanlar!
Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gecenin ve gündüzün ardarda gelişinde, elbette, ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anan; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen tüm noksanlıklardan arınıksın. Artık bizi Ateş’in azabından koru! Rabbimiz! Şüphesiz Sen kimi o ateşe girdirirsen artık onu kesinlikle rezil etmişsindir. Şirk koşarak yanlış yapanlar için yardımcılardan da hiç kimse yoktur. Rabbimiz! Şüphesiz ki biz, “Rabbinize inanın!” diye çağıran bir nidacıyı duyduk ve hemen inandık. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi “iyi adamlar” ile birlikte, geçmişte yaptıklarımızı ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızı bir bir hatırlattır/öldür. Rabbimiz! Ve bize, elçilerin üzerine vaat ettiğin şeyleri ver, kıyâmet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen verdiğin sözden dönmezsin” diye iyiden iyiye düşünen kavrama yetenekleri olanlar için nice alâmetler/göstergeler vardır.
Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: “Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.”
(89/3, Âl-i İmrân/190-195)
-503-
Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
Allah’ın ilâhlığını, rabliğini örtmüş olan şu kişilerin beldelerde dolaşmaları, çok az bir kazanım, sakın sizi aldatmasın. Sonra onların varacakları yer cehennemdir ve o, ne kötü bir yataktır!
Ama, Rablerinin koruması altına girmiş kişilere gelince, onlar için, Allah katından bir yolcu ikramı olarak, altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Ve Allah katındaki, “iyi adamlar” için daha iyidir.
Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah’a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah’a samimiyetle saygı duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar Allah’ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rableri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Ey iman etmiş kimseler!
Kurtulmanız, başarı kazanmanız için sabredin ve birbirinizin sabırlı olmasını sağlayın, birbirinize bağlanın ve Allah’ın koruması altına girin.
(89/3, Âl-i İmrân/196-200)