Dikkat, dikkat!
Ey kur’an ile uyarı görevi yapankullar ve tüm insanlar!
Bu Kitab’ın indirilmesi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olan, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapan Allah’tandır.
Şüphesiz göklerde ve yeryüzünde mü’minler için alâmetler/göstergeler vardır. Ve sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı küçük-büyük tüm canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır. Ve gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde ve Allah’ın gökten bir rızıktan indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği şeyde ve rüzgârları evirip çevirmesinde aklını çalıştıran bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.
İşte bunlar, Bizim size hak ile okumakta olduğumuz Allah’ın âyetleridir. Size onları hakkıyla okuyoruz. Artık inanmamış olanlar, Allah’tan ve O’nun âyetlerinden sonra, hangi söze/ hangi olguya inanacaklar?
(65/45, Câsiye/1-6)
-269-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kullar!
Çok yalancı, çok günahkâr kişilerin hepsinin vay haline! 
O, Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir, sonra da sanki kibrinden onu hiç işitmemiş gibi yine bildiğini okur. Artık siz ona, can yakıcı bir azabı müjdeleyin! 
Ve o, âyetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için horlayıcı bir azap; ötelerinde cehennem vardır. Kazandıkları şeyler ve Allah’ın astlarından edindikleri koruyucu, yol gösterici yakınlar, kendilerine hiçbir şekilde yararlı olmaz. Ve onlar için büyük bir azap vardır.
Bu uyarılar, bir yol gösterimidir. Rablerinin âyetlerini örten kimseler de, onlar için en pisinden acıklı bir azap vardır.
(65/45, Câsiye/7-11) 
-270-

Ey insanlar! İyi gözlem yapın.

Allah, işi olarak içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O’nun armağanlarından rızık aramanız ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi emrinize veren/ yararlanacağınız yapı ve özelliklerde yaratan Zat’tır. Ve O, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendinden sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için alâmetler/ göstergeler vardır.
(65/45, Câsiye/12-13)
-271-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kullar!

İman etmiş kişilere söyleyin: “Allah’ın her toplumu, kazandıklarıyla cezalandırması için, Allah’ın ciddi boyutta cezalandıracağı günleri ummayan; âhirete inanmayan kimseleri bağışlasınlar, kendileri cezalandırmaya kalkmasınlar, Allah’a bıraksınlar. Her kim sâlihi işlerse işte kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa işte kendi aleyhinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”
(65/45, Câsiye/14-15) 
-272-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kullar!

Ve andolsun ki Biz, İsrâîloğulları’na kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Ve onları temiz hoş olanlardan rızıklandırdık. Ve onları âlemler üzerine fazlalıklı kıldık.
Ve onlara Allah’ın Kendine özgü işlerine dair apaçık deliller verdik. Sonra onlar, yalnızca, kendilerine bilgi geldikten sonra aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde kıyâmet günü aralarında karar verecektir. 
Sonra da muhammed’i Allah’ın Kendine özgü işlerinden apaçık bir yol haritası/ toplu yaşam ilkeleri sahibi yaptık. Artık siz ona uyun, bilmeyen kimselerin boş-iğreti arzularına uymayın.
(65/45, Câsiye/16-18) 
-273-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kullar!

Şüphesiz onlar, Allah karşısında size hiçbir şekilde yarar sağlayamazlar. Ve şüphesiz şirk koşarak yanlış yapanların bazısı bazısının yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlarıdırlar, Allah ise Kendisinin koruması altına girmiş kişilerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınıdır.
Kur’ân, insanlar için kalbî idrakler, kesin inanan toplum için bir yol gösterme ve rahmettir.
Yoksa kötülükleri işleyen o kimseler, kendilerini, hayatlarında ve ölümlerinde, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler gibi yapacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!
Ve Allah, gökleri ve yeryüzünü gerçek ile ve de her kişiyi yaptığı ile karşılıklandırmak için yarattı. Ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Peki siz, kendi boş-iğreti arzusunu ilâh edinen ve Allah’ın bir bilgi üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördünüz mü/ hiç düşündünüz mü? Artık Allah’tan sonra ona kim doğru yol kılavuzluğu yapacaktır? Yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?”
Yine onlar, “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen uzun zaman değişime/ yıkıma uğratır” dediler. Hâlbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece zan yürütüyorlar.
Kendilerine âyetlerimiz apaçık okunduğu zaman da, “Eğer doğru kimseler iseniz atalarımızı getirin” demekten başka delilleri yoktu.
(65/45, Câsiye/19-25)

-274-

Ey Kur’an ile uyarı görevinde bulunan kullar!

Deyin ki: “Allah sizi diriltir. Sonra sizi O öldürür, sonra da kendisinde şüphe olmayan kıyâmet gününde bir araya toplayacaktır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar. Göklerin ve yeryüzünün mülkü de sadece Allah’ındır. Kıyâmet anının geleceği gün; işte o gün, bâtıla sapanlar zarara uğrayacaklardır.” 
Ve her önderli toplumu, diz çökmüş görürsün. Her önderli toplum, kendi kitabına çağrılır: “Bugün, yapmış olduğunuz amellerin karşılığı size verilecektir. İşte bu, yüzünüze karşı hakkı konuşan kitabınızdır. Şüphesiz Biz, sizin yaptıklarınızı yazdırıyorduk.”
İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler de, artık Rableri onları rahmeti içine koyacaktır. İşte bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir.
Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan şu kimselere gelince de, “Peki size âyetlerim okunmadı mı da siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir toplum oldunuz? Ve ‘Allah’ın sözü kesinlikle gerçektir; ve kıyâmet anına gelince, onda kuşku yoktur’ denildiğinde, ‘Kıyâmet anının ne olduğunu bilmiyoruz, yalnızca biz, sadece zannediyoruz, kesin bir bilgi edinmiş değiliz’ dediniz.
Ve işledikleri şeylerin kötülükleri kendilerine belli oldu ve onları, kendisiyle alaya aldıkları şeyler kuşatıverdi.
Ve denilmiştir ki: “Bugün Biz sizi, sizin bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuturuz/ terk ederiz/ cezalandırırız. Yeriniz de ateştir. Sizin için yardımcılardan herhangi biri de yoktur. İşte bunlar, sizin Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve basit dünya yaşamının sizi aldatması sebebiyledir.” Artık bugün onlar, ateşten çıkarılmaz ve özür dilemeleri de kabul edilmez/ Allah’ı hoşnut etmeleri de istenmez.
Artık, tüm övgüler, göklerin Rabbi, yeryüzünün Rabbi ve âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. 
Göklerde ve yeryüzünde de büyüklük ve hâkimiyet yalnızca O’nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır. 
(65/45, Câsiye/26-37)