-14-
Ey toplumu uyarı ve aydınlatma görevine hazır kişiler! Hadi görev başına! Hemen, “Yarattığı bütün canlılara nimet veren, yarattıklarına çok merhametli Allah adına; hiç menfeat gözetmeden öğretiyorum, uyarıyorum, aydınlatıyorum: “Tüm övgüler, âlemlerin Rabbi, yarattığı bütün canlılara nimet veren, yarattıklarına çok merhametli olan, herkesin iyi ya da kötü yaptığı tüm edim ve eylemlerin karşılığını göreceği âhiret gününün sahibi, yöneticisi Allah’adır. Yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz. Bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan dosdoğru yola ilet!” diye uyarıda, öğretide ve aydınlatmada bulunun! Ve hemen Rabbinizinn en büyük olduğunu ilân edin, kişiliğinizi lekelemeyin; temiz tutun, şaibeden hemen uzaklaşın, pisliği hemen uzaklaştırın, yaptığınız iyiliği çok bularak başa kakmayın! Ve yalnız Rabbiniz için sabredin! 
Çünkü, o boruya üflendiğinde, işte o, o gün, çok zorlu, çok çetin bir gündür. Yalnız o, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş kimseler için hiç de kolay değildir.
(4/74, Müddessir/1-2+Fatiha/1-7+Müddessir/3-10)
-15-

Ey toplumu uyarı ve aydınlatma görevine hazır kişiler! tek olarak yarattığım, kendisine hesapsız bir mal verdiğim, şâhitler olarak oğullar verdiğim, kendisi için alabildiğine imkânlar döşediğim kişiler Benimle başbaşa bırakın, onların işini Ben bitiririm!
Bu kişiler bunlardan sonra hırs ile Benim daha da arttırmamı, daha fazla mala- mülke, çora- çocuğa sahip olmalarını istiyorlar. Kesinlikle onların düşündüğü, beklediği gibi olmayacak! Şüphesiz o tip kimseler, Bizim âyetlerimize/ alâmetlerimize/ göstergelerimize karşı bir inatçı kesilmektedirler. Ben onları sarp bir yokuşa sardıracağım. Şüphesiz onlar, basitçe düşünüp kendi kendilerine ölçü koymaktalar. –Artık onlar mahvoldu; bitti tükendi. Nasıl bir ölçü koydular! Yine onlar mahvoldular; bitip tükendiler. Nasıl bir ölçü koydu onlar!– Sonra baktılar. Sonra yüzlerini buruşturdular, kaşlarını çattılar. Sonra, arkalarını döndüler ve böbürlendiler de: “Bu bize iletilen Allah’tan geldiği iddia edilen mesajlar, söylenti hâlinde gelen bir büyüden başka bir şey değil. Bu, beşer sözünden başka bir şey değil” dediler.
Ben, “Kur’ân beşer sözüdür” diyen kimseyi yakında Sekar’a yaslayacağım. Bilir misiniz nedir Sekar? O, ortada tutmaz, yok da etmez. O, insan/deri için olağanüstü levhalar yapandır/susayandır/uzaktan görünendir/bir gösterge olandır. Sekar’ın üzerinedir “on dokuz.”
Biz cehennem yârânını da hep melekler yaptık. Sayılarını da, kendilerine Kitap verilen kimseler iyice ve apaçık bilsinler, iman etmiş olan kişilerin imanı artsın, kendilerine Kitap verilmiş olan kimseler ve iman sahipleri kuşkuya düşmesin diye ve de kalplerinde hastalık olan kimseler ve Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan kimseler, “Allah bununla neyi kastetti?” desinler diye, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten kimseler için bir sınamadan başka şey yapmadık. İşte böyle. Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de kılavuzlar. Rabbinizin ordularını da ancak Kendisi bilir. Bu, beşer için bir öğüt verici ve düşündürücüden başka şey değildir. 
Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Elçi’nin durumunu, gitmekte olan cehaleti, başlamış olan toplumsal aydınlanmayı kanıt gösteriyorum ki Sekar, beşer için; sizden, öne geçmek/ilerlemek veya arkaya kalmak/geride kalmak isteyen kişiler için, bir uyarıcı olarak, gerçekten en büyük şeylerden biridir.
(4/74, Müddessir/11-37)
-16-

Unutmayın! Her benliğini bulmuş kimse –sağın yaranı hariç– kazancının karşılığında bir rehindir. Size ahıretten canlı bir sahne:
Sağın yaranı, bahçelerdedirler. Suçlulardan soruşur dururlar: “Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?” Suçlular, “Biz, salâtçılardan [mâli yönden ve zihinsel açıdan destek verenlerden] değildik, miskini de yiyeceklendirmiyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkân vermiyorduk. Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık. Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyâmet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk” dediler. 
Artık onlara yardımcıların, kayırıcıların yardımı, kayırması yarar sağlamaz.
Peki, ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden yüz çeviriyorlar? Onlar, sanki sağa-sola kaçışan; aslandan ürkmüş yaban eşekleri gibidirler. İşin aslında içlerinden her kişi, kendisine açılıp saçılmış sayfalar verilsin istiyor. Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Aslında onlar, âhiretten korkmuyorlar. Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! O, bir öğüt verici/düşündürücüdür. Öyleyse dileyen onu düşünür, öğüt alır. Ve onlar, Allah’ın dilediği dışında, öğüt alamazlar. O, sakındırmaya ehildir ve affetmeye ehildir.
(4/74, Müddessir/38-56)