Ey insanlar! Biliniz ki:

İnkâr eden ve Allah’ın yolundan alıkoyan kimseler; Allah, onların işlerini saptırttı.
Ve iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed’e indirilene inanan kimseler; Allah, onların kötülüklerini örttü ve durumlarını düzeltti.
Allah’ın böyle yapması, şüphesiz Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten/inanmayan kimselerin bâtıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rablerinden gelen gerçeğe uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara, onların örneklerini böyle verir.
(95/47, Muhammed/1-3)
-581-

Ey inananlar!
Artık Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerle karşılaştığınız/ savaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş …/ölümüne savaşın. Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın/sağlam kararlar alın. Sonra harp; bozum yapma işi ağırlıklarını atıp savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da kurtulmalık karşılığı salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi elbette onları cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimselere gelince; artık Allah, onların amellerini asla boşa çıkarmaz. Allah onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir.
(95/47, Muhammed/4-6)
-582-
Ey iman etmiş kimseler!

Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. Bu, şüphesiz onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.
Peki onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Böylece kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenlere de onların benzerleri vardır.
Ve kuvvetçe, Muhammedi içinden çıkaran; istemeyen kentten; Mekke’den daha şiddetli nice kentler; onları değişime/yıkıma uğrattık. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.
Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.
İşte mü’minlerin bahtiyarlığı, kâfirlerin perişanlığı, şüphesiz Allah’ın iman eden kimselerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olması, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten/inanmayanlar için yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın diye bir şeyin olmamasındandır. 
(95/47, Muhammed/7-10, 13, 12, 11)
-583-

Ey insanlar!

Peki, Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve boş-iğreti arzularına uyan kimseler gibi; Ateş’te sonsuz olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi midir? Allah’ın koruması altına girmiş kişilere vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır.
(95/47, Muhammed/14-15)
-584-
Onlardan elçiye/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlara kulak verenler de vardır. Öyle ki onlar, sizin yanından çıktıkları zaman, kendilerine bilgi verilen kimselere: “O, demin ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah’ın kalplerini damgaladığı ve kendi boş-iğreti arzularına uyan kimselerdir.
Ve kılavuzlandıkları doğru yola girmiş kimseler; Allah, onlara doğru yollarını pekiştirmiş ve onlara Allah’ın koruması altına girmeyi vermiştir.
Artık onlar, kıyâmetin kopuş anının kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte, şüphesiz o kıyâmetin alâmetleri gelmiştir. Artık o, kendilerine geldiği zaman, kendilerinin öğüt alması, onlar için ne ifade eder ki!
Öyleyse, şüphesiz Allah’tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bilin! Kendi günahınız için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dileyin. Ve Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri ve durduğunuz yeri bilir.
(95/47, Muhammed/16-19)
-585-
Ey Elçi/ Kur’an ile uyarı görevinde bulunanlar!
İman eden kimseler: “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği/okunduğu ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi size baktığını görürsünüz. Artık itaat ve örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah’a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.
Peki siz, yönetimi ele geçirirseniz, yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz?
İşte onlar, Allah’ın kendilerini dışladığı, sonra kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.
Peki onlar, Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?
Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye dönen kimseler, şeytan onlara hoş göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.
Bu onların, Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz” demeleri sebebiyledir. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyor.
Peki, görevli güçler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken nasıl olacak!
Bu, onların Allah’ı gazaplandıran şeylere uymaları ve O’nun rızasını beğenmemelerinden dolayıdır. Artık Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.
Yoksa kalplerinde hastalık olan kimseler, Allah’ın, kendilerinin kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?
Eğer Biz dileseydik, kesinlikle onları size gösterirdik de. Sonra da siz onları nişanlarından tanırdınız. Yine de siz, onları sözlerinin üslubundan kesinlikle tanırsınız. Allah ise işlerinizi bilir.
Ve kesinlikle Biz, içinizden cihat edenleri ve sabredenleri bilmemiz/ ortaya çıkarmamız için sizi yıprandıracağız/ denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız.
Şüphesiz ki Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan, Allah’ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi’ye karşı gelen şu kişiler; onlar, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremezler. Ve Allah, onların işlerini boşa çıkaracaktır.
(95/47, Muhammed/20-32)
-586-
Ey iman etmiş kimseler!
Allah’a itaat edin, Elçi’ye itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.
Şüphesiz ki, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten/inanmayan, Allah’ın yolundan saptıran, sonra da Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örten biri olarak ölen kimseler, artık asla Allah onlara mağfiret etmeyecektir/ onları bağışlamayacaktır.
Öyleyse gevşemeyin ve siz üstün iken barışa çağırmayın. Allah da sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.
Şüphesiz şu dünyadaki basit hayat, ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, Allah size ödüllerinizi verir, sizden mallarınızı da istemez.
Eğer Allah, sizden mallarınızı isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Sizin kinlerinizi de çıkarırdı.
İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. Öyleyken sizden kimileri cimrilik ediyor. Ve kim cimrilik ederse, artık kendi benliğinden cimrilik ediyordur. Ve Allah zengindir, siz ise fakirlersiniz. Eğer siz yüz çevirirseniz, Allah yerinize sizden başka bir toplum getirir. Sonra onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.
(95/47, Muhammed/33-38)