1) Türk Milleti 7 den 70 e Kur’an ı kendi ana dilinden, en mükemmel açığa çıkaran güncelde HAKKI YILMAZ’ın Mealinden öğrenip etrafına öğretecek.

2) Türk Milleti 7 den 70 e şu başımızda dönen siyasi dolapları gün gün takip edecek, öğrenecek, etrafına öğretecek.

3) Türk Milleti 7 den 70 e ATATÜRK’ümüzün ilke ve devrimlerine dört elle sarılıp daha da ilerilere taşıyacak.

Hakkı Yılmaz’ın Kur’an verilerine göre SİYASETNAME kitabına binaen yukarıda yazdığım 3 madde sadece Türk Milletinin değil, tüm ORTADOĞU’NUN yani MÜSLÜMANLARIN DEVLETİNİN ve TÜM İNSANLIĞIN Kurtuluşunu ifade eder. ALLAH TEKTİR. YÜCE ALLAH, Tüm İnsanların ALLAH’ıdır.

Ayrıca Kuran da ALLAH 13 ASR Suresi 1-4 Ayetlerinde cennete girebilmenin reçetesini vermektedir.

Kuran’ı çalışabilme serüvenimi sizlere kısaca anlatmak istiyorum.

30 Mart 1956 yılında Hakkın Rahmetine kavuşan İstiklal gazisi babacığım Fevzi Işıtman 3 kızına ve oğluna sürekli Kur’andan ahlak derslerini öğütler halinde söylerdi. Babacığım derdi ki;

Allah ile aranıza hiç ama hiçbir şeyi sokmayın. Ba’su badel mevte yani öldükten sonra dirilmeye inanın. Bu sözü çok tekrarlardı.

Ahirette herkes dünyada ektiklerini biçecek. Herkes orada kendi günahlarından hesaba çekilecek. İyilikleri tartıda fazla gelen doğru cennete girecek. Sorumluluk bireyseldir. Her koyun kendi bacağından asılır. Kimse kimsenin yükünü çekmeyecek. Herkes kendi ne ise herkesi öyle sanır. Hakikat değişemez, yine kendi aldanır.

Not: Babacığımın bu sözü bizlere ışık tuttu. Ben şahsen hiç dedikodu yapmadım ve kimseye de yanımda yaptırmadım. Babacığım derdi ki, Kur’an ı Kerim tekamüldür, hep ileriye gidiştir. Her kötülüğün ardından bir iyilik mutlaka gelecektir. Şu kursağınızdan Haram Lokma geçmemiştir. Sizlere bırakabileceğim dikili bir ağacım yok eğitimlerinizden başka! Baba dan oğula geçebilecek miras, O’nun fazileti ve şairliğidir. İnsanlara “Asil soylu” denemez olsa olsa atlar için denebilir.

Velhasıl bunlar gibi sözlerle sürekli işlenen beyinler, gönüller “Şirk” içinde bilerek isteyerek olabilir mi? Tabi her şeyin doğrusunu sadece Allah bilir.

Ben bu aciz, fakir kul (Fazilet Işıtman) 1994 de İstanbul dan Bodruma gidinceye kadar, İstanbul da 2 branşta eğitim aldım. Lise 1 de iken müzik hocamızın teşvikiyle Beşiktaş belediye konservatuarına devam ettim. Liseden sonrada 1959 da ticari ilimler akademisinin Siyaset bölümünün ilk mezunlarından oldum. Ama babacığım benim hep öğretmen olmamı istedi. 1963 de evlendim ve 10 senemin büyük bir bölümü eşimin görevleri icabı Avrupa’nın muhtelif şehirlerinde geçti. Kesin dönüş yaptığımızda da babacığımın arzusunu yerine getirebilmek için Kadıköy kız lisesinde İngilizce ve müzik öğretmenliği görevine Allah’ın nasibiyle başladım. Ücret istemedim, zaten ihtiyacım da yoktu. Eşimin kazancı iyi idi. Ücretimi Okul Aile Birliğine bağışladım. Bu serüvenim 1976 yılına kadar sürdü. O yıl canım ablam avukat Necile Işıtmanı kaybettim. Saçımı başımı yolmadım. Zira o benim içimdeydi, her yerde, rüzgârın sesinde bile onu duyuyordum. “Bir gece git istersen uzaklara, içimdesin sen bendesin nasıl olsa” diye ablacım için söz müzik bana ait bir beste yapıverdim. Bu bestem vesile oldu, Tanburi Sadun Aksüt Long Play ini benimle yapma teklifinde bulundu. 2-3 senelik bir repertuar çalışmamızdan sonra 1979 da Türk Cumhuriyetinin son Long Play ı Konser 1 olarak bize nasib oldu. Bu plaktan ben şahsen tek kuruş almadım. Bana 50, Sadun Aksüt e 250 plak verdiler. Bir iki sene bu plakların satın alınması için hayır derneklerinde konserler verdik. Satışlar bitince ben o camiadan kendi isteğimle uzaklaştım. Bir yandan kızlarımın eğitimleriyle uğraşırken bir yandan

da yüzlerce kitabı günde en az 100-150 sahife okuyarak bitiriyordum. Bu arada İstanbul da misyoner dernekleri, onlara inananları hem paraca hem de inanç yönünden sömürmekteydi. Şirk konusu babamın öğütlerine göre benim için en önemli konu idi. Şirkin ne olduğunu a dan z ye öğrenebilmek için bu derneklerin, Örneğin Mevlana Kardeşlik Derneği. Ruh, Madde., reerkarnasyon konuları ve daha pek çok sapık anlayışlar benim ilgimi çekti. Yakınlarımdan da bu derneklerle iş birliği içinde olanlar vardı. Hayatımda tek bir kere bile, davet edildiğim halde İstanbul da ve Bodrum da hiçbir dini toplantılara katılmadım. Her kafadan bir ses çıkar, beyniniz daha da karışmış olarak eve dönersiniz. Ben aciz kul Fazilet tek başıma okuyarak, konuları anlamaya çalıştım. Tabi o zamanlar Hakkı Yılmaz kardeşimi tanımıyordum. Tabi ki Onun hiçbir dersini kaçırmamayı Allah bana nasip etsin. İstanbul da hayatım okuyarak Sanat derneklerinde görevler alarak Emin Ongan gibi bestekarların musiki derneklerinde koristlik yaparak, Konservatuvarda Münir Nurettin Hoca dan sonra gelen Profesör Nevzat Atlı’nın kurduğu Elmalıdaki radyo evinde üniversite korosunda daha sonra Devlet ileri Türk musikisi kadrosunda, emüsyonlara seve seve katılarak vakitleri çok değerli geçiriyordum.

1989 da biricik torunum Can Yaman doğdu. Annesi babası çalıştıkları için Can’ımı ben evime aldım. 3 yaşına kadar Suadiye de onu büyüttüm. Sonra Canımı temiz sularda yüzdürmek ve temiz havada büyütmek için Bodrum a göç ettim. 2003’e kadar Bodrum askeri kampta bir yandan torunumla ilgilenirken bir yandan da Bodruma adeta işgal eden isimlerini vermeyeyim, bir sürü sözüm ona çağdaş tasavvuf alimlerinin kitaplarındaki şirk içinde yüzen bilgilerin yanlış olduklarını etrafıma anlatırken baktım ki hocam diye bana seslenen bir dolu içlerinde albaylar, generaller vesaire birçok talebem oluşmuş, hatta daha ileriki yıllarda o generallerden biri bir gün yanıma gelip “hocam Türk milletinin kurtuluşu neye bağlı diye” sormuştu. Bende hiç düşünmeden hemen birinci sahifeye yazdığım reçeteyi söyleyiverdim. Tabi Hakkı Yılmaz demeden. O tarihte hayatımda yoktu. Kampta denizde saatlerce yüzüyor, çay için masama oturunca da sürekli kitapları yaza çize okuyordum.

Uzatmayayım, 2003 yılının sonlarında Yüce Allah adeta içime bir yangın ateşi düşürdü. Hacca gitme isteği. Allah’ın lütfuyla beni onlara komşu daha sonra teyze kardeş yapan Paşalı ailesinin en küçükleri olan Ata Paşalı’ya bu arzumu ilettim. Çok hoşuna gitti, hemen diyanete yazıldık ve 4-5 ay sonra 30 Ocak 2004 de ben, Ata ve annesi Mescid-i Haram’a 20 dk mesafedeki karşısında Baki mezarlığı olan Ümmül Kura otelinde üçümüz aynı odaya teyze olduğum için yerleştik. 40 kişilik gurubumuzun başında ki imam hiç vakit kaybetmeden bizleri Kabetullaha götürdü. Yaklaşık beş milyon kişi birbirlerini ezercesine Kabe’ye doğru yürüyerek İbrahim a.s. ın ayak bastığı taşa ayak basmak ve Kabe’ye yerleştirilen Hacerül Esved taşına dokunmak istiyorlardı.

Anlamını bilmeden dualar okuyorlar,Hu hu sesleriyle teşbih çekiyorlardı. Esma-ül Hüsna’yı sayıp dökerek cennete gireceklerini zannediyorlardı, daha neler, neler ben sadece uzaktan bu çılgınlıkları seyretmekle yetiniyordum. Aman Allah’ım sen Yücesin Ala’sın sen bunları islah et Ya Rabbim diye yakınıyordum. Uzatmayayım, sonra imam bizleri bir taşa oturttu ve elindeki anlamını bilmediğimiz bir duayı bizlere okudu. Tabii coşkulu bir sesle, ağlaya sızlaya millet sık sık amin diyordu. Ama ben asla anlamını bilmediğim sözlere amin demezdim., demedim. Ya bize küfür ediliyorsa diye düşünürdüm. Tam dağılmaya otelimize dönmeye başlamışken ben gurubumuza “sizlerden ayrı olarak Hacc farizemi şu 18 günümü Allah’ın izni ile yerine getirmek istiyorum.” Sizlere kolaylıklar diliyorum dedim ve Kabe’de Mescidi Haramın her yerinde içimden geldiği gibi dualar ederek Tavaf yani dolaşıyordum. Merve ve Safa tepelerini de böyle dolaştım, inanır mısınız benimle dolaşan sadece Ata Paşalı ve Türk Müslümanlardan değil ecnebi Müslümanlardan 5-10 hanım kardeşim oldu.

İmam bizleri bir sabah erkenden Arafat’ a götürdü. Tabii gökyüzü cemaatin ilahileriyle inleye inleye. Kadın-erkek ayrı çadırlara yerleştirildik. Akşam vaktine kadar orada kalacakmışız. Şöyle etrafıma baktım, çadırdan dışarı çıktım. Kadın erkek beş milyon kişi, şöyle etraflarını seyredip. Oralarda nice peygamberler hac eğitimi almışlar, tefekkür edecekleri yerde ellerinde tesbih bilmem kaç rekat namaz kılarak cennete girebileceklerini zannediyorlardı. Baktım olacak gibi

değil benim etrafımdaki 15-20 bilgili hanıma Kuran’ ı gruba kadar anladığımız dilden Türkçe okuyup bitirelim teklifinde bulundum. Kabul ettiler ve Allah’ın nasibiyle bitirdik ve doğruca diyanet başkanımıza gidip bizler Kuranı Türkçe hatmettik dedik. Çok memnun oldu ve cemaati toplayarak Hatim için dualar okundu. Sonra bizleri Müzdelife’ye taş toplamamız için indirdiler. Taşlar toplanacak sonra da gece yarısı gene sürü halinde dikilen şeytan heykeli taşlanacakmış. Ben ve Ata asla taş toplamadık. Sadece Rabbimize bu güzel yerleri görme lütfunda bulunduğu için Onu bol bol yücelttik, arındık. Unutmadan söyleyeyim babacım sürekli bizlere elde tesbihle Allaha dualar okumak şirktir, içinden geldiği gibi her zaman Allah a dualar edin, ne isteyecekseniz isteyin derdi. Daha sonra 3 gün için Medine Mescidi Nebevi yine kadın-erkek ayrı saatlerde halbuki Kabe’de Kadın erkek hep birlikte ibadet ediyorlardı. Velhasıl ayrılırken ellerimi Rabbime açıp Ona hamd duaları yapıp şöyle bir şeyler söyledim. Allah’ım burada her şey taklitle. Senin sözlerini bilen anlayan yok gibi. İşi biten hemen alışveriş peşinde. Yüce Allah’ım Sen içyüzümü biliyorsun, ben öğretmenim. Senin doğru mesajlarını iyice öğrenip etrafımdakilere öğretmek istiyorum. Bana nasib et Allah’ım diye Rabbime içimi döktüm. Sen misin içini döken Bodrumda 2004 den 2010 Ağustos ayına kadar 20-30 profesörün bütün kitaplarını yaza çize özetler çıkara çıkara onları fotokopiler halinde kamptaki talebelerime dağıta dağıta ve 2006 da Yaşar Nuri nin meallerini genel ve inişe doğru kasetlere okuyup Dv diler yaparak isteyenlere vere vere günlerimi geçiriyordum. Ata Paşalı da hep bu çalışmalarımın içindeydi ve bana daha doğrusu Kuran’a yardım ediyordu. Allah Onu gani gani nasiplendirsin inşallah.

2008 başlarında Kr Tv de profesör Bayraktar Bayraklı’nın ilahiyat programlarını dinlemeye başladım. Hatta onları kasetlere çekiyordum. Belagatı çok güzeldi, şiirler söylüyordu sanki hatta 2008 sonlarına doğru onu Bodruma konferanslar vermesi için davet ettiğimizde ondan ayrılırken içimiz hüzünle dolmuş ve üç gün içinde alıp götürdünüz bizleri ilahi alemlere, nefis ülkelerinden , akıl gönül beyin ülkesine, terennümleri içinde söz ve müzik bana ait bir beste de yapıvermiştim. Bayraklının teklifi ile onun 2008-2010’ a kadar çıkardığı kitaplarının redaktörlüğünü yaptım. Hatta Onun mealindeki yanlışları düzelttiğim için Küçük boy bir mealini benim düzeltmelerimle çıkardı. Ata Paşalı da kitabın ücretini üstlendi. Mealde Ona teşekkürü vardır.

2010 Temmuz içinde 20-25 gün için İstanbul’a Kalça kireçlenmesi ameliyatı için gitmiştim. Döndüğüm zaman iki ay içinde adeta bir doktora tezi hazırlar gibi bu profesörleri birbiriyle karşılaştırara k zihnimde cevabı verilmemiş yüzlerce sorunun cevabını bulmaya çalıştım. Bu fikrimi Bayraktara söyledim., memnun oldu ve beni yorumlarımda serbest bıraktı, ne yorumlar ne yorumlar.

Örneğin Kadın erkek Allah katında eşit her ikisi de cennete girerse Allah neden erkeklere 40 Huri veriyor Biz kadınların kafası kabak mı? İçimden Allaha dua etmek istiyorum, ben niçin bekliyeyim. Allah heryerde hazır ve nazır değilm i? Niçin 5 kere abdest alayım? Allah beni her halimle görmüyor mu? Hele hele Ona dua ederken ne için baştan sona örtüneyim? Allah beni görüyor iç yüzümü bilmiyor mu? İlle kıble aranacakmış Allah heryerde . velhasıl bunlar gibi bitmez sorular. Ayrıca ordu kampındaki talebelerimin soruları velhasıl 100 sahifelik bu tezimi Bayraktar Bayraklı ya yolladım. Kahkahalarla güldü hatta Ana Bilim Dalında tez konusu yaptı. Seni fakülteye getireceğim Kürsüde sen oturacaksın ve karşısındaki dekan Profesörlere sen ders vereceksin dedi. Dedi ama hiçbir sualimin doğru cevabını vermedi. Canı sağolsun. Onu da bana öğrettikleri için saygıyla anıyor Allaha emanet ediyorum.

İş yine başa düşmüştü. Ellerimi Yüce Allaha açtım Allah’ım bana öyle bir alim nasib et ki suallerimin cevaplarını onda bulayım. Sen Rahman ve Rahimsin Allah’ım merhametlilerin merhametlisisin, bana da merhamet et Rabbim diye dualar ettim. Amma Allah gökten alimi indirecek değil ki, hemen aklıma beyaz saçlı, kendisini Kanaltürk tv de de sık sık dinlediğim hatta Bayraktar Bayraklıya bile dinlettiğim, Onun da hayran kaldığı Hakkı Yılmaz geliverdi. Hemen biricik torunum Can Yamanın annesi kızım Güldem’e rica ettim. Bak bakalım internette Hakkı Yılmaz ile ilgili neler var., bana getir dedim. Kızım 2010 Ağustos’ta Bodruma

elinde 6 dosya dolusu 10000 sahifelik Hakkı Yılmazın 11 ciltlik Tebyin’ül Kuran yazılarını bana getirdi. Kurana hizmet ettiği için Allah onu sevindirsin inşallah. O sımsıcak günlerde 2 ay gibi bir zaman zarfında yazıları hayranlıkla yaza çize notlar alarak okuyup bitirdim. İşte aradığım adam bu dedim. Hemen 2010 Ekim ayında işaret yayınevine telefon açtım. Uzun uzun beni dinleyen o sabırlı adama bu alimde neler bulduğumu anlattım ve kitaplarını istedim. 2011 yılında bana 2 takım 11 ciltlik Tebyinül Kuran ve islam’ın temel direkleri ve kısa bir zaman sonrada basılan 2011 mealini yolladılar. Dikkatimi çeken önemli bir hususta şudur :

Hakkı Yılmaz öncelikle kitaplar halinde bastırmadan önce Tebyinini yani Allah’ın sözlerini açığa çıkartma çalışmalarını internette beni okuyun yanlışım varsa düzelteyim demiş, yani kendisi de çalışmış, emin olmuş, sonra meallerini yine düzeltiler yaparak her sene yeni mealini çıkartmış ve çıkartmakta. Tüm kitaplarında bu düzeltmeyi yapmaktadır.

Halbuki diğer proflar şimdi adını vermeyeyim benim beynim doğurdu yazdıklarım doğrudur demiş, öncelikle mealini çıkarmış, sonra oturmuş tefsir ediyorum diye 15-20 ciltlik tefsir kitaplarını çıkarmış. Bu arada Hakkı Yılmaz kardeşimiz tefsir demekten Allaha sığınırım der. Tek müfessir Allah tır der. Onun kitaplarının sunuş bölümünü dikkatle okumanızı rica ederim. Velhasıl 2011’ den 2020 ye kadar, Koronadan dolayı 1 yıldır kampa 65 yaş üstleri giriş yapamıyorlar. 10 binlerce talebeme sürekli öğretmenlik yaptım. Kuranı doğru anlamaları için onlara Hakkı Yılmaz ı doğru tanıtmaya çalıştım. Yaza çize, bilgiler döke döke onlara Hakkı Yılmaz’ın kitaplarını hatta çıkardığım özet defterlerimi verdim.

Hocalığımı her yerde denizde yüzerken, şarkılar patlatırken, torunum Can Yaman ı benden dinlerken, yolda yürürken selamlaştığımızda, denizde şarkılarımı dinlerken bana sen bu sesinle keşke hatim merasimlerinde ilahiler söylesen diyenlere, Allah korusun asla öyle bir şey yapmam., benim sesim onları ağlatır, şirke bulaşmış olurum dediğimde masama oturup çayımı içerken meali yaza çize okurken, hatta kampın kapısından girdiğimde ve çıktığımda orada görevli gariban askerciklere vesaire sürekli vesileler yaratıp Allah’ın izniyle yapıyorum. Evimde de telefonla bilgiler vermekteyim. Telefon ücretini talebelerime ödetmiyorum. Özgür avantajlı konuşmaya sahibim. Hakkı Yılmaz’ın öğretilerini yani Allah’ın kesin bilginin gerçeğini onlara anlatırken hep şu soruyu sordum. Bu sözler aklınıza mantığınıza fıtratınıza uydu mu? Cevapları hem de nasıl o zaman sorumluluğunuz başladı, bundan böyle sizlerle bu mesajları öğrenip etrafınıza yakınlarınıza öğretmeniz şarttır yani düzelticilik yapmanız şarttır. Aksi takdirde sorgulama platformunda hesabını Yüce Allah a verirsiniz. Allah duyarsızları sevmez diyordum. Rabbime hamdolsun talebelerimin pek çoğu içtenlikle ellerinden geleni yapıyorlar.

Hakkı Yılmaz’ın Meal ve diğer kitaplarını tanıtmadan kimseye kitap vermiyorum. Mealin’de neden 14 sure değil de 722 Necm .. Dipnotlar nasıl okunacak, niçin Hakkı Yılmaz 500-600 ayetin yerini uzun araştırmaları ile bulmuş ve yerlerini değiştirmiş. Arapça lisanını öğrenmeyin ama Kuran arap toplumuna arapça, arabiyen diliyle indi. O zaman Arapça sözlerinin ne anlama geldiğini özellikle Hakkı Yılmaz’ın Kavramlar kitabından öğrenin diyorum.

Son sözlerimi yine talebelerime söylediğim sözlerle bitireyim. Hakkı Yılmaz mealini anlaya anlaya okuyup öğrendiğimiz zaman zihnimizde şu mevhumlarla yaşarsınız.

1) Allah ve Onun tükenmez nitelikleri

2) Peygamberler ve onların kıssaları

3) Ahiret hayatı, cennet , cehennem

4) Ve siz yani kendiniz

Dünyanız bu 4’lü içinde döner durur. Cin, peri, melek gibi düzmece uydurulan, havada uçanlar artık hayatınızda olmaz.

Selametle Kalınız değerli Müslüman Kardeşlerimiz…

Sizleri Yüce Allah’a emanet ederken nasibinizin bol bol olmasını Yüce Allah’tan içtenlikle dilerim.

Emekli Öğretmen Fazilet Işıtman 21/06/2021 Bodrum