1. Ayet:
1Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân'ı indiren ne cömerttir/ne bol bol nimet verendir!
Bu ayet, bundan evvelki Ya Sin suresinin 69, 70. ayetlerindeki "Ve Biz ona şiir öğretmedik. Bu onun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hakk olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır" ifadesinin devamı niteliğindedir.
Bu ayette Kur’an’ın "furkan" özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselat suresinde de açıkladığımız gibi, Kur’an’ın isimlerinden biri olan " الفرقانFurkan" sözcüğü, "iki şeyi birbirinden ayırmak" anlamındaki " فرقfark" kökünden türemiştir ve " فارقةfarika" sözcüğü ile aynı anlama gelir. Yaygın kullanımına bakıldığında, "fark" sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler [mahsusat] için; " فارقاتfarikat", " فاروقFaruk" ve "الفرقان furkan" sözcüklerinin ise soyut şeyler [makulât] için kullanıldığı görülür.
Bakara suresinin 53. ve Enbiya suresinin 48. ayetlerinde Musa peygambere verildiği söylenen "Furkan", soyut şeyler olan hakk ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için Kur’an’a da isim olarak verilmiştir. Halife Ömer’e verilen "Faruk" unvanı da onun hak ve batılı iyi ayırmasından dolayıdır. [Lisanü’l-Arab; c.7, s. 82- 85, Tacü’l-Arus; frk mad.]
Kur’an’ın "Furkan" olarak anıldığı birçok ayet vardır:
185Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık seçik açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya sefer; çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzerinde ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah'ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah'ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir. [Bakara/185]
3,4Allah, sana, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak bu kitabı hak ile indirdi. O, daha önce insanlara doğru yol kılavuzu olarak Tevrât'ı ve İncîl'i de indirmişti. Furkân'ı da O indirdi. Şüphesiz kâfirler; Allah'ın âyetlerini bilerek reddeden şu kimseler, çetin bir azap kendileri için olanlardır. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluları yakalayıp cezalandırmak sûretiyle adaleti sağlayandır. [Âl-i Imran/3, 4]
Ayette isim verilmeden "kul" ifadesi kullanılarak muhatap alınan kişinin "Allah elçisi Muhammed" olduğuna dair Kur’an’da ipucu niteliğinde pek çok ayet (En’âm 7, Nisa 136, Nahl 89, Bakara 23, İnsan 23) vardır.
Buna karşılık, Razi ve Kurtubi, Abdullah b. Zübeyr’in, ayetteki " عبدهabdihi [kulu]" sözcüğünü " عبادهıbadihi [kulları]" olarak okuduğunu nakletmişlerdir. [Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an] Bu kıraate göre ayetin anlamı "Âlemlere uyarıcı olsun diye, kullarına Furkan’ı [Ayırıcı’yı] indiren ne cömerttir!" şeklinde olmaktadır. Bu kıraati aşağıdaki ayetler de onaylamaktadır:
10Hiç kuşkusuz Biz size, öğüdünüz/şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız? [Enbiya/10]
136Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhîm'e ve İsmâîl'e ve İshâk'a ve Ya'kûb'a ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya verilene ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak O'nun için islâmlaştıranlarız [sağlamlaştıran/esenlik-mutluluk kazandıran birileriyiz]." [Bakara/136]
TEBAREKE
" تباركTebareke" sözcüğü, "üreme" ve "fazlalık" anlamındaki " بركberk, بركة bereket" sözcüklerinin " تفاعلtefâale" kalıbındaki bir türevidir. Sözcüğün kökü olan "berk", "bereket" genellikle "hayırlı olan bir şeyin bolluğu" olarak ifade edilir.
Bu sözcüğün bedevîlerce ilk kullanımı, "deve ve kuşların subaşlarına toplanması, birikmesi" ve "havuza suyun dolması" anlamlarında kullanılmıştır. [Lisanü’l-Arab; c:1, s:398] Bu temel anlama göre, "tebareke" sözcüğü "bollaştıran, hayırlı ve güzel nimetleri bol bol veren" demek olmaktadır. Nitekim bizim "ne cömerttir" şeklinde yaptığımız çeviri de sözcüğün bu öz anlamını ifade etmektedir. Ne var ki, sözcük zaman içerisinde "mukaddes" anlamında kullanılır olmuş ve "tebareke" lâfızları Allah için "O, ne kutludur!" anlamıyla ifade edilir olmuştur. Ancak bize göre, sözcüğün yer aldığı ayetlerin içerdiği mesajlar dikkate alınarak öz anlamı ile kullanılması gerekmektedir.
"Tebareke" sözcüğünün türediği kök olan "berk" sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da 31 kez yer almıştır. Konumuz olan "tebareke" sözcüğü ise Kur’an’da 9 ayette geçmektedir. Bu ayetlerin üçü [1, 10 ve 61. ayetler] bu surede olup diğerleri Mümin 64: Müminun 14: Mülk 1: A’râf 54: Zühruf 85: Rahman 78’dedir.
Ayette geçen "âlemler" ifadesi, tüm zamanların insanlarını kapsamaktadır. Ya Sin suresinin tahlilinde de değindiğimiz gibi, Allah elçisi, A’râf/158, En’âm/19, Sebe/28 ve Enbiya/107. ayetlerin açık ifadeleriyle sadece Arap toplumuna değil, tüm insanlara [âlemlere] gönderilmiş bir elçidir ve tüm insanları uyarmakla yükümlüdür.
2. Ayet:
2Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.
1. ayette Kur’an’ı indiren olarak "sonsuz cömert" niteliğini ön plâna çıkaran Rabbimiz, bu ayette dört niteliğini daha hatırlatmaktadır. Bu nitelikler "göklerde ve yerde Kendisinden başkasının sözünün geçmemesi, yani evrenin hakimiyetinin Kendisine ait olması", "çocuk edinmemiş olması, yani Kendinden başka kimsenin ilâhlığa lâyık olmaması", "hükümranlıkta ortağının bulunmaması" ve "her şeyi yaratıp yarattıklarını şaşmaz bir ölçü ile ölçülendirmesi"dir. (Ölçü konusu Kamer suresinin 49. ayetinde de karşımıza gelmiş ve Seyyid Kutub’un konu ile ilgili yazısı Kamer suresinin sonunda ek olarak verilmişti.)
2. ayet, Kur’an’da Allah’ı niteleyen yüzlerce ayetin bir özeti mahiyetindedir. Allah’ın sıfatlarını tanıtan bu ayetlerden üç tanesi aşağıdadır:
107Göklerin ve yerin egemenliğinin şüphesiz yalnız Allah'a ait olduğunu ve sizin için Allah'ın astlarından bir yakın ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi? [Bakara/107]
111Ve de ki: "Tüm övgüler, hiçbir çocuk edinmeyen, sahiplikte ve yönetimde Kendisinin herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür; başkası övülemez." Ve Allah'ı ululadıkça ulula! [İsra/111]
49Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. [Kamer/49]
1Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân'ı indiren ne cömerttir/ne bol bol nimet verendir!
Bu ayet, bundan evvelki Ya Sin suresinin 69, 70. ayetlerindeki "Ve Biz ona şiir öğretmedik. Bu onun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hakk olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır" ifadesinin devamı niteliğindedir.
Bu ayette Kur’an’ın "furkan" özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselat suresinde de açıkladığımız gibi, Kur’an’ın isimlerinden biri olan " الفرقانFurkan" sözcüğü, "iki şeyi birbirinden ayırmak" anlamındaki " فرقfark" kökünden türemiştir ve " فارقةfarika" sözcüğü ile aynı anlama gelir. Yaygın kullanımına bakıldığında, "fark" sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler [mahsusat] için; " فارقاتfarikat", " فاروقFaruk" ve "الفرقان furkan" sözcüklerinin ise soyut şeyler [makulât] için kullanıldığı görülür.
Bakara suresinin 53. ve Enbiya suresinin 48. ayetlerinde Musa peygambere verildiği söylenen "Furkan", soyut şeyler olan hakk ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için Kur’an’a da isim olarak verilmiştir. Halife Ömer’e verilen "Faruk" unvanı da onun hak ve batılı iyi ayırmasından dolayıdır. [Lisanü’l-Arab; c.7, s. 82- 85, Tacü’l-Arus; frk mad.]
Kur’an’ın "Furkan" olarak anıldığı birçok ayet vardır:
185Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık seçik açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya sefer; çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzerinde ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah'ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah'ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir. [Bakara/185]
3,4Allah, sana, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak bu kitabı hak ile indirdi. O, daha önce insanlara doğru yol kılavuzu olarak Tevrât'ı ve İncîl'i de indirmişti. Furkân'ı da O indirdi. Şüphesiz kâfirler; Allah'ın âyetlerini bilerek reddeden şu kimseler, çetin bir azap kendileri için olanlardır. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluları yakalayıp cezalandırmak sûretiyle adaleti sağlayandır. [Âl-i Imran/3, 4]
Ayette isim verilmeden "kul" ifadesi kullanılarak muhatap alınan kişinin "Allah elçisi Muhammed" olduğuna dair Kur’an’da ipucu niteliğinde pek çok ayet (En’âm 7, Nisa 136, Nahl 89, Bakara 23, İnsan 23) vardır.
Buna karşılık, Razi ve Kurtubi, Abdullah b. Zübeyr’in, ayetteki " عبدهabdihi [kulu]" sözcüğünü " عبادهıbadihi [kulları]" olarak okuduğunu nakletmişlerdir. [Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an] Bu kıraate göre ayetin anlamı "Âlemlere uyarıcı olsun diye, kullarına Furkan’ı [Ayırıcı’yı] indiren ne cömerttir!" şeklinde olmaktadır. Bu kıraati aşağıdaki ayetler de onaylamaktadır:
10Hiç kuşkusuz Biz size, öğüdünüz/şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız? [Enbiya/10]
136Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhîm'e ve İsmâîl'e ve İshâk'a ve Ya'kûb'a ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya verilene ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak O'nun için islâmlaştıranlarız [sağlamlaştıran/esenlik-mutluluk kazandıran birileriyiz]." [Bakara/136]
TEBAREKE
" تباركTebareke" sözcüğü, "üreme" ve "fazlalık" anlamındaki " بركberk, بركة bereket" sözcüklerinin " تفاعلtefâale" kalıbındaki bir türevidir. Sözcüğün kökü olan "berk", "bereket" genellikle "hayırlı olan bir şeyin bolluğu" olarak ifade edilir.
Bu sözcüğün bedevîlerce ilk kullanımı, "deve ve kuşların subaşlarına toplanması, birikmesi" ve "havuza suyun dolması" anlamlarında kullanılmıştır. [Lisanü’l-Arab; c:1, s:398] Bu temel anlama göre, "tebareke" sözcüğü "bollaştıran, hayırlı ve güzel nimetleri bol bol veren" demek olmaktadır. Nitekim bizim "ne cömerttir" şeklinde yaptığımız çeviri de sözcüğün bu öz anlamını ifade etmektedir. Ne var ki, sözcük zaman içerisinde "mukaddes" anlamında kullanılır olmuş ve "tebareke" lâfızları Allah için "O, ne kutludur!" anlamıyla ifade edilir olmuştur. Ancak bize göre, sözcüğün yer aldığı ayetlerin içerdiği mesajlar dikkate alınarak öz anlamı ile kullanılması gerekmektedir.
"Tebareke" sözcüğünün türediği kök olan "berk" sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da 31 kez yer almıştır. Konumuz olan "tebareke" sözcüğü ise Kur’an’da 9 ayette geçmektedir. Bu ayetlerin üçü [1, 10 ve 61. ayetler] bu surede olup diğerleri Mümin 64: Müminun 14: Mülk 1: A’râf 54: Zühruf 85: Rahman 78’dedir.
Ayette geçen "âlemler" ifadesi, tüm zamanların insanlarını kapsamaktadır. Ya Sin suresinin tahlilinde de değindiğimiz gibi, Allah elçisi, A’râf/158, En’âm/19, Sebe/28 ve Enbiya/107. ayetlerin açık ifadeleriyle sadece Arap toplumuna değil, tüm insanlara [âlemlere] gönderilmiş bir elçidir ve tüm insanları uyarmakla yükümlüdür.
2. Ayet:
2Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.
1. ayette Kur’an’ı indiren olarak "sonsuz cömert" niteliğini ön plâna çıkaran Rabbimiz, bu ayette dört niteliğini daha hatırlatmaktadır. Bu nitelikler "göklerde ve yerde Kendisinden başkasının sözünün geçmemesi, yani evrenin hakimiyetinin Kendisine ait olması", "çocuk edinmemiş olması, yani Kendinden başka kimsenin ilâhlığa lâyık olmaması", "hükümranlıkta ortağının bulunmaması" ve "her şeyi yaratıp yarattıklarını şaşmaz bir ölçü ile ölçülendirmesi"dir. (Ölçü konusu Kamer suresinin 49. ayetinde de karşımıza gelmiş ve Seyyid Kutub’un konu ile ilgili yazısı Kamer suresinin sonunda ek olarak verilmişti.)
2. ayet, Kur’an’da Allah’ı niteleyen yüzlerce ayetin bir özeti mahiyetindedir. Allah’ın sıfatlarını tanıtan bu ayetlerden üç tanesi aşağıdadır:
107Göklerin ve yerin egemenliğinin şüphesiz yalnız Allah'a ait olduğunu ve sizin için Allah'ın astlarından bir yakın ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi? [Bakara/107]
111Ve de ki: "Tüm övgüler, hiçbir çocuk edinmeyen, sahiplikte ve yönetimde Kendisinin herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür; başkası övülemez." Ve Allah'ı ululadıkça ulula! [İsra/111]
49Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. [Kamer/49]