"الحمد Hamd", bir nimetin ve güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü ve yüceltme sözleriyle anmaktır. Bu anlamıyla "hamd", verilen bir nimetten yararlanma veya yapılan bir yardımla feraha çıkma karşılığı olmaktan çok, o nimeti verenin veya o yardımı yapanın, yani Yaratıcı'nın sonsuz güç ve kuvvetine, yarattığı nimetlerin çokluğuna, O'nun Rabbliğine duyulan hayranlık sebebiyle dile getirilen bir övgüdür.
Bu içeriğinden dolayı hamd şükürden farklıdır: Şükür bir nimete karşılık ve bir eylemle yapılırken, hamd bir nimetten yararlanmadan da, sadece söz ile de yapılır. Hamd, ilk bakışta "methetme" olarak tanımlanabilirse de her methiye [övgü] hamd değildir. Çünkü methiyenin riyakârlık, dalkavukluk şaibesi taşımasına karşılık, hamd tam bir samimiyet gerektirir. Dolayısıyla hamd, nimetleri, ikramları ve iyilikleri sonsuz olan Yüce Rabbimiz dışında hiç kimseye yapılmaz.
Kur'an'da geçen tüm "Elhamdü lillah" veya "Lehül hamd" ifadeleri, haber cümlesi olup inşa cümlesi değildir. Bunu anlamı şudur; Rabbimizin, kullardan, sürekli olarak "elhamdülillah" deyin diye bir isteği yoktur. Rabbimizin isteği, "Tüm övgülerin sadece Kendisi için olduğunun bilinmesi ve Kendisinden başkasına övgüler düzülmemesi"dir. Allah dışında birilerine düzülen övgüler, taraflar; övgüyü düzen ve övgü düzülen arasında ifrata kaçarak insanların şirk bataklığına gömülmelerine sebep olur.
İnsanlığa yapılan ilk uyarı da işte budur.
Hamd ve önemi konusunda şu ayetlere bakılabilir: En'âm 1, A'râf 43, Yunus 10, Ta Ha 130, Kasas 70, Zümer 74.